RAVİLER

Hadisler 5 veya 6 kişi üzerinden dilden dile aktarılarak yazıldıkları zamana kadar (H:200'ler ) gelmişlerdir. Örneğin Buhari 194 te doğmuştur.
Örnek bir rivayet silsilesi:
Bize Muhammed ibn Mukaatil tahdîs etti. Bize Abdullah ibnu'l-Mubârek haber verdi: Bize Salih ibn Hayy haber verdi ki Horâsân ahâlîsinden bir adam eş-Şa'bî'ye bir suâl sordu. Bunun üzeri­ne eş-Şa'bî şöyle dedi: Bana Ebû Burde haber verdi ki, babası Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:...(Burda peygamber hariç 6 kişinin rivayeti söz konusudur)



ABDULLAH İBNİ ABBAS:

10-11-12-13 yaşlarındayken Mekkenin fetihinden sonra babasıyla Medine'ye hicret etmiştir.Peygamberin ölümüne kadar yaklaşık 2 yıl peygamberin yanında yaşamıştır.
Not:  Hicretten kısa bir süre sonra annesi Ümmü'l-Fazl Lübabe ile birlikte Medine'ye gittiği veya babası ile birlikte Mekke'nin fethine kadar burada kaldığı şeklinde iki farklı rivayet vardır.

Annesi Ümmü'l-Fadl Lübabe binti el-Haris olup Mü'minlerin annesi Meymune binti el-Haris'in kız kardeşidir. Ümmü'l-Fadl, kadınlar arasında Hz. Hadîce'den sonra İslâm'a girenlerdendir.

Ömer (Radiyallahu Anh) tarafından yaşı küçük olmasına rağmen çoğunluğu Bedir halkından olan şura meclisine dahil edilmiştir.( 21-22 li yaşlarda)

Cemel ve Sıff'ın savaşlarında Hz. Ali'nin yanında yer almıştır,Hakem Olayı'nda da Ebu Musa el-Eş'arî (r.a.) ile birlikte Hz. Ali'yi temsil etmişti.

Hz. Ali onu birkaç defa elçi olarak görevlendirmiş ve 'Hakem Olayı'ndan sonra da Basra Valiliğinde bulunmuştu. Bu sırada kendisine atılan bir iftiraya dayanamayıp görevinden ayrılarak Mekke'ye gitmiş ve ömrünün sonuna kadar burada ilimle uğraşmıştır.
Not:   Bir rivayete göre Hazret-i Abdullah ibn-i Abbas, hicretin 40. senesinde Hazret-i Ali'nin henüz hayatta bulunduğu sırada Basra valiliğinden istifa ederek Mekke'ye çekilmiş, orada münzeviyâne yaşamıştı. Hazret-i İbn-i Abbas'ın Basra valiliği esnasında onun kadısı Ebül-Esved ed-Düeli idi. Rivayete göre ikisi arasında ihtilâf hâsıl olmuş, Ebül-Esved onu Hazret-i Ali'ye şikâyet etmiş, onun beytül-mâlde bir takım suistimallerde bulunduğunu söylemişti. Hazret-i Ali, bu şikâyeti İbn-i Abbas'a bildirerek ondan cevap istemişti, İbn-i Abbas verdiği cevapta şu sözleri yazmıştı:
"--Sana benim hakkımda haber verilen her şey bâtıldır. Ben elimin altında ne varsa onu zaptetmiş bulunuyorum. Onu muhafız ve nigâhbanıyım, aleyhimde ileri sürülen şüphelere inanma!"
Buna cevap olarak Hazret-i Ali bütün beytül-mâlin hesabını istemiş, Hazret-i İbn-i Abbas'ın aleyhinde söylenen sözlerin Hazret-i Ali tarafından kabul ile karşılandığını görerek müteessir olmuş ve şu cevabı vermişti:
"--Aleyhimde vuku bulan şikâyetleri i'zam ederek telâkki ettiğini anladım. Arzu ettiğin zâtı bu işin başına gönder, çünkü ben bu işin başından ayrılıyorum ves-selâm!"



Muaviye'nin vefatından sonra Hz. Ali ve oğlu Hz. Hüseyin'in taraftarları tarafından Kûfe'ye davet edilince kendi gitmediği gibi, bu davete icabet etmek isteyen Hz. Hüseyin'i de ikaz ederek gitmekten alıkoymaya çalıştı, fakat bunda bir türlü başarılı olamadı. Hz. Hüseyin'in Kûfe'ye gitmek üzere yola çıkıp Kerbelâ'da şehid edilmesi Abdullah b. Abbâs'ı bir hayli üzdü ve üzüntüsünden gözlerini kaybetti.

Abdullah İbn Ömer (r.a.) kendisine sorulup da bilemediklerinin İbn Abbas'tan sorulmasını ve cevabın kendisine de bildirilmesini isterdi. Verdiği fetva ve cevaplarından dolayı onu daima takdir ederdi.

Nihayet 68/687 yılında Taif'te yetmiş yaşındayken vefat etti.

"Mekke Tefsir Mektebi"nin kurucusu İbn Abbas'tır denilir.
Not:Fotoğraflar için
http://muhammedin.blogspot.com.tr/p/sahabe-tumu.html



CÂBİR BİN ABDULLAH :
 (M. 601) yılında Medine’de doğmuş olup, 77 (M. 694) yılında 95 yaşında Medine’de vefât etmiştir.Peygamberimizin vefatında  31 yaşında oluyor.

Toplam 1540 hadîs-i şerîf bildirmişdir. Bunlardan 210 hadîs-i şerîf, Sahih-i Buhârî ve Sahih-i Müslim’de mevcuttur. Bunların 68’i her ikisinde 26’sı yalnız Buhârî’de, 126’sı da yalnız Müslim’de yer almaktadır.

Câbir küçük yaşta babasıyla beraber ikinci akabe biatı'nda 70 kişilik bir grupla Mekke'de Muhammed'in huzurunda biat etti.

Zehebi'nin nakline göre Câbir, Muhammed ile beraber Bedir (Bazılarına göre Bedir'e katılmadı) ve Uhud dahil olmak üzere toplam 18 savaşa katıldı ve 94 yaşında vefat etti.

Muhammed'in vefatından sonra Ali'nin yanında yer aldı. Sıffin Savaşı'nda Ali ile birlikte mücadele etti. Muaviye'ye karşı savaştı.

Peygamberin selamını beşinci imam Muhammed Bâkır'a iletti. O, İmam Hüseyin'in şehadetinden sonra Kerbela'da O'nun mezarını ilk ziyaret eden şahıstır.

Câbir İbn Abdillah'm bizzat hadîs yazdığına dâir herhangi bir kayda rastlamıyoruz. Bununla beraber, birçok kaynak, Câbir'e âit bir sahîfeden, Sahîfetu Câbir şeklinde bahsederler'. Ancak tâbi'ûndan olan ve Câbir'in talebesi olarak bilinen Süleyman İbn Kays'm da Câbir'in huzurunda bir hadîs sahîfesi yazdığı zikredilmektedir. Kaynakların verdiği malûmata göre, Câbir'den hadîs rivayet eden birçok tâbi'i, aslında hadîslerini bu sahîfeden rivayet etmişlerdir.Sahifeyi talebesinin ondan duyduklarından yazması muhtemeldir.


ABDULLAH BİN AMR BİN ÂS :
  M:615  -  M:684/5   Peygamberin vefatında 17 yaşında oluyor.


Abdullah, babası Amr bin Âs’dan 12 yaş küçüktü. Yaklaşık 100 yaşında iken 65 (m. 684) yılında Şam’da vefât etmiştir. Vefât târihi ve yeri hakkında değişik rivâyetler bulunup, Mekke, Tâif, Filistin ve Mısır’da da denilmiştir.

Abdullah bin Amr ( radıyallahü anh ), Bedir ve Uhud harbinden başka bütün harplerde Hazreti Peygamberimizin yanında bulunmuştur. İlk iki harbe, yaşının küçük olması sebebiyle katılamadı. Peygamberimiz zamanında birçok gazâlara ve seriyyelere süvari olarak katıldı.

Resûlullah efendimizin vefâtından sonra Hazreti Abdullah bin Amr’ın katıldığı en mühim muharebelerden biri Yermük harbidir. Şam fâtihi olan babası Amr bin Âs ( radıyallahü anh ), bu muharebede ordu kumandanı idi. 240 000 kişilik Bizans ordusuna karşı, 46.000 kişilik bir İslâm ordusu kısa zamanda zafer kazanmıştı. Abdullah bin Amr ( radıyallahü anh ) bu muharebeye iştirâk ederek, büyük kahramanlıklar göstermiştir. Babası ile birlikte, istemediği halde Sıffîn harbinde de bulunmuştur.

Resûlullah’tan işittiği bütün hadîs-i şerîfleri, “Sahife-i Sâdıka” adı verilen bir mecmûada (kitapta) toplamıştır. Bu eserinde, bizzat Resûlullah’dan işiterek aldığı hadîs-i şerîfler mevcûttur. Kendisine bir suâl sorulduğunda, yazdığı bu mecmûayı çıkararak bakıp cevap verirdi. Hadîs-i şerîf râvîlerinden (rivâyet edenler) Ebû Kubeyl, bu husûsta şu rivâyeti nakletmektedir. Abdullah bin Amr bin Âs’ın ( radıyallahü anh ) yanında bulunuyorduk. Kendisine, Kostantiniyye (İstanbul) ve Roma şehirlerinden hangisinin daha evvel feth edileceği soruldu. Hazreti Abdullah suâli dinledikten sonra bir sandık getirtmiş ve şu cevabı vermişti: “Bir gün Resûlullah’ın ( aleyhisselâm ) etrâfında oturmuş, hadîs-i şerîf yazıyorduk. Derken Resûl-i Ekrem’e şöyle soruldu: Kostantiniyye veya Roma şehirlerinden hangisi daha evvel feth edilecek? Resûlullah ( aleyhisselâm ) buyurdu ki: “En önce Herakliyus’ün şehri olan Kostantiniyye (İstanbul) feth olunacaktır.”

Abdullah bin Amr bin Âs’ın ( radıyallahü anh ) rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerin sayısı 700 civarındadır. Bunlardan 17 tanesi, Sahih-i Buhârî ve Sahih-i Müslim’de müşterek olarak nakledilmektedir. Ayrıca İmâm-ı Buhârî bunlardan 8 tanesini, İmâm-ı Müslim de 20 tanesini ayrı ayrı nakletmektedirler. İmâm-ı Ahmed bin Hanbel, “Müsned”inde, O’ndan çok hadîs-i şerîf rivâyet etmektedir.

Amr (Abdullahın torunu Şuaybın oğlu) İbn Şu'ayb(Abdullahın torunu) vâsıtasıyle Abdullah İbn Amr'den gelen hadîsler zayıftır, kabule şâyân de­ğildir;Hadisçiler Şu'ayb'm, dedesi Abdullah'tan kendisine intikal eden bir hadîs sahîfesine sahip olduğunu, bu sahîfenin, sonradan oğlu Amr'e kaldığını ve Amr'ın bu sahîfeden rivayet ettiğini kabul etmişlerdir.


EBU HUREYRE: 599 - 677

Hicri 7. Yılda yemenden peygamberimizin yanına gelmiş yaklaşık 4 yıl peygamberimizle kalmıştır.Peygamberimizden yaklaşık 30 yaş küçük.Medineye geldiğinde 30 yaşalarında.

Çokça hadis nakletmesini "herkes çarşıda pazarda gezerken ben peygambere soru soruyordum " diye açıklar.

İnsanlar "Ebû Hureyre çok hadîs rivayet ediyor" deyip duruyorlar. Hâlbuki Allah'ın Kitâbı'nda şu iki âyet olmasaydı hiçbir hadîs nakletmezdim. Ebû Hu­reyre bu sözden sonra: "Hakikat, indirdiğimiz o açık açık âyetleri­mizi ve doğruyu biz Kitâb'da insanlara onu pek aşikâr bir surette bildirdikten sonra gizleyenler, işte onlara hem Allah lâ'net eder ve hem la 'net etmek şânından olanlar la 'net eder. Ancak tevbe edenler, düzeltenler ve (hakikati gizlemeyip) iyice açıklayanlar başka. Ben ar­tık onların günâhlarından geçerim. Ben en çok tevbeyi kabul edenim, en çok merhamet eyleyenim" (el-Bakara: 2/159-160) âyetlerini okuyup, şöy­le derdi: Muhacir kardeşlerimizi çarşılarda alış veriş etmek işi meş­gul ederdi. Ensâr kardeşlerimizi de mallarında çalışmak meşgul ederdi. Ebû Hureyre ise karın tokluğuna Rasûlullah'tan ayrılmazdı da, on­ların hâzır bulunmadıkları meclislerde hâzır bulunur ve onların belleyemedikleri sözleri bellerdi.Buhari,ilim:43

Rasûlullah(S)'tan iki kab ilim belledim. Bunlardan birini neşrettim. Diğerine gelince, onu neşretseydim, benim şu boğazım kesilirdi .Buhari,ilim:43


Ebû Hureyre, hicretin 58 veya 59 senesinde vefat etmiştir. Hazreti Pey­gamberin vefatından sonra bütün Ömrünü hadîs rivayet etmekle geçirmiştir. Bazı kayıtlara göre kendisinden 800'e yakın sahabî ve tâbi'î hadîs Öğrenmiştir.

Kendisinden beş bin üç yüz yetmiş dört hadis gelmiş, bunlardan üç yüz yirmi beş tanesini Buhâri ve Müslim müştereken, dok san üç tanesini yalnız Buhâri, yüz seksen dokuz hadisini de yalnız Müslim Sahîh’lerine almışlardır (Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 134).

Ebû Hureyre ‘nin hadis konusundaki güvenilirligine gölge düsürecek süphe kaynaklarindan biri, onun Rasûlullah (s.a.s.)’den: “Bir kimse Ramazan ayinda cünüp olarak sabahlarsa, o gün oruç tutmasin ” hadisini nakletmesi ve halka bu yolda fetvâ vermesidir. Onun böyle rivâyet ettigini Âişe ve Ümmü Seleme haber alınca, onun bu rivâyetini kabul etmemisler, söyle demislerdir: “Hz. Peygamber ailesiyle birlikte olmasi neticesinde cünüp olarak sabahlar, sonra da boy abdesti alip orucunu tutardi.” Bunun üzerine Ebû Hureyre onlarin dediklerini kabul etmis ve demistir ki: “Bu hadisi bana Fadl b. Abbâs ile Üsâme b. Zeyd Hz. Peygamber’den nakletmislerdi. Mü’minlerin anneleri ise bu gibi konulari erkeklerden daha iyi bilirler” (Buhâri; Savm, 23; ibn Hacer, Fethu’l-Bâri, Misir 1300, IV, 123-124; Muhammed Ebû Zehv, a.g.e., 155).

Buna su cevap verilmistir: Ebû Hureyre sözkonusu hadisi Rasûlullâh (s.a.s.)’den kendisi isitmemistir. Hadisi Fadl ve Üsâme vasitasiyle rivâyet etmistir. Bu iki sahâbî ise dogru ve güvenilir kisilerdir. Âise ile Ümmü Seleme’nin hadisi, onun yaninda agirlik kazaninca, onlarin rivâyetine dönmüs, hakka uyarak önceki fetvâsindan vazgeçmistir (ibn Hacer, a.g.e., IV, 126; M. Eba Zehv, a.g.e, 155). Fadl ve Üsâme’nin naklettigi hadise gelince, âlimler bu konuda sunlari söylediler: Birincisi, bu hadis kendisinden daha kuvvetli hadisle çelismektedir; dolayisiyle onunla degil kuvvetli olanla amel edilir. ikincisi, bu iki sahâbînin hadisi orucun farz kilindigi dönemin baslarina aittir. O sirada oruçlunun uyuduktan sonra yemesi, içmesi, cinsel münasebette bulunmasi haramdi. Daha sonra Allah’tan yeri agarincaya kadar bütün bunlari mübah kildi. Onun için kari-koca iliskisi sabaha kadar devam ederdi. Fecrin dogusundan sonra da yikanmasi gerekmekteydi. Bu da gösteriyor ki Âise ile Ümmü Seleme’nin naklettigi hadisin hükmünü neshetmistir. Ne Fadl ile Üsamenin ne de Ebû Hureyre ‘nin bu son hükmü bildiren hadisten haberleri vardi. Bu yüzden Ebû Hureyre hâlâ önceki hadise göre fetvâ vermeye devam ediyordu. Kendisine bu haber ulasinca da bu fetvâsindan dönmüstür (ibn Hacer, a.g.e., IV, 127-128). ibn Hacer söyle der: “Ebû Hureyre ‘nin hakki teslim edip ona dönmesi onun faziletini gösterir” (a.g.e. ve yer; Kastallâni, irsâdü’s-Sâri, Misir 1326. IV, 443; M. Ebû Zehv, a.g.e., 155).

Bir baska itiraz da sudur: Ebû Hureyre hadis rivâyet ederken tedlis yapardi (Hz. Peygamber’den duymadigi bir hadisi kendisine rivâyet eden sahsin ismini vermeyerek, Hz. Peygamber’den rivâyet ederdi). Meselâ, yukarida geçen “cünüp olarak sabahlayan kimseye oruç tutmak yoktur” hadisinde durum böyledir. Tedlis yapmak ise yalan söylemenin kardesidir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 109).

Bu itiraza söyle cevap verilir: Ebû Hureyre ‘nin islâm’a girisinin hicretin 7. yilina kadar geciktigi dikkate alinirsa, Hz. Peygamber’in pekçok hadisini ondan duymadigi ortaya çikar. Bu durum, onun hadis bilgisini tamamlayabilmesi için, Hz. Peygamber’den duymus olan sahâbîlerden almasini gerektiriyordu. Onun bu hali, ya dünyevi mesguliyetlerinden dolayi, ya da yaslarinin küçük olmasi, yahut da sonradan müslüman olmalari gibi sebeplerle Hz. Peygamber’in meclislerinde bulunmayan diger sahâbîlerin durumuyla aynidir. Humeyd’den gelen su haber de bunu teyid eder: “Biz Enes b. Mâlik’in yaninda idik. Bize söyle dedi: Vallahi size Hz. Peygamber’den naklettigimiz hadislerin hepsini bizzat kendisinden duymus degiliz. Fakat (hadisi duyan duymayana naklederdi) biz de birbirimizi yalanlamazdik” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, Misir 1313, IV, 283; M. Ebû Zehv, a.g.e., 157).

Hadisi duyan ve digerlerine nakleden sahâbînin isminin zikredilmemesini tedlis saymak uygun degildir. Zira ehli sünnet âlimlerinin ittifakiyla sahâbenin hepsi âdildir. Âlimlerin, mürsel hadisi delil kabul etmek hususundaki ihtilâfi, ismi zikredilmeyen râvinin durumunun bilinmeyisi sebebiyledir. ibnu’s-Salâh bu hususta söyle der: “ibn Abbâs ve benzeri yasça küçük sahâbîlerin Hz. Peygamber’den isitmedikleri halde ondan rivâyet ettikleri mürsel hadisler, mevsûl ve müsned hükmündedir. Çünkü onlar bu hadisleri sahâbîlerden almislardir. Bir sahâbînin kim oldugunun bilinmemesi, hadisin sihhatine zarar vermez. Çünkü sahâbîlerin tamami âdildir” (ibnu’s-Salâh, Mukaddime, Misir 1326, 22). Bütün bunlardan anlasiliyor ki Ebû Hureyre ‘den hiçbir yalan çikmis degildir. Zira bu tür mürsel hadislerde Ebû Hureyre, “Rasûlullah’in söyle dedigini isittim, ya da söyle yaptigini gördüm” demiyor; aksine, “Rasûlullah söyle buyurdu veya söyle yapmistir” gibi ifadeler kullaniyordu. Burada onun tedlis yaptigi da söylenemez. Çünkü adini zikretmedigi sahâbeden biridir ve sahâbînin âdil olduguna dair icmâ vardir (M. Ebû Zehv, a.g.e., s.158).

Bir baska itiraz: Hz. Ömer, Ebû Hureyre ‘yi hadis rivâyetinden alikoymus ve ona, “Ya Hz. Peygamber’den hadis rivâyetini birakirsin, ya da seni Devs topraklarina sürerim” demistir (ibn Kesir, el-Bidâye, VIII, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 159). Ömer’in bu tutumu Ebû Hureyre ‘nin yalan söyledigini göstermektedir.
Buna söyle cevap verilmistir: Ebû Hureyre, Hz. Peygamber’den naklettigi hadisleri halka ögretmeyi, ilmi gizlemenin günahindân kurtulmak için, kendisine bir görev sayiyordu (Buhâri, ilim, 43). Bu anlayis onu çok hadis rivâyet etmeye sevketti. Bir tek mecliste bile Hz. Peygamber’in birçok hadisini naklederdi. Fakat Hz. Ömer, halkin herseyden önce Kur’ân ile mesgul olmasini, amelle ilgili olanlarin disinda kalan hadisleri az rivâyet etmelerini, halki yersiz bir tevekküle götürecek ruhsat hadisleriyle, halkin anlayamayacagi müskil hadisleri halka rivâyet etmeyi uygun görmüyordu. Bu arada, çok hadis rivâyet edenlerin, rivâyet sirasinda hata yapabileceklerinden ve benzeri seylerden de endise ediyordu. Bütün bu sebeplerle, Hz. Ömer sahâbîleri çokça hadis rivâyet etmekten alikoymus, Ebû Hureyre ‘ye de agir konusmus ve onu Devs’e sürmekle tehdid etmistir. Çünkü Sahâbe içerisinde en çok hadis rivâyet eden oydu. ibn Kesir bunu naklettikten sonra söyle der: “Bildirildigine göre Hz. Ömer (r.a.) daha sonra Ebû Hureyre ‘nin hadis nakletmesine izin vermistir (ibn Kesir, a.g.e., VIII, 106; M. Ebu Zehv, a.g.e., 159).

Bir baska menfî tenkid: Ebû Hureyre ‘nin diger sahâbîlerden daha çok hadis rivâyet etmesini saglayan sey, Hz. Peygamber söylesin veya söylemesin, helâl ve haramla ilgili olmayan, fakat güzel ahlâka tesvik, cennet ve cehennem haberleri gibi bütün güzel sözleri ona isnad etmeyi kendine câiz görmesidir. Onun bu konudaki dayanagi su hadislerdir: “Benden size hakka uygun bir söz ulastiginda, ben onu ister söylemis olayim isterse olmayayim, onu aliniz’ “Benim söylemedigim fakat benden size ulastirilan güzel bir sözü, ben söylemisimdir” (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160).
Buna verilen cevap sudur: Geç müslüman olmasina ragmen Ebû Hureyre ‘nin çok hadis rivâyet etmesi, onlarin ileri sürdükleri sebeplere baglanamaz. Bunun asil sebebi, dünyadan el-etek çekip Hz. Peygamber’in toplantilarina katilmasi, savasta ve savas disinda onun yanindan ayrilmamasi, hadisleri unutmamasi için Hz. Peygamber’in duasini almasi, Hz. Peygamber’in vefâtindan sonra elli yil kadar daha yasamasi ve duymadigi hadisleri diger sahâbîlerden alarak insanlara rivâyet etmesidir (A.g.e. ve yer). Helâl ve haram disindaki konularda Hz. Peygamber’e yalan isnad etmesini kendisi için câiz görmesi iddiasi da geçersizdir. Çünkü o, “Kim bilerek bana yalan isnad ederse cehennemdeki yerine hazirlansin” hâdisinin râvîlerinden biridir. Birçok toplantilarinda hadis rivâyet etmek istediginde bu hadisi zikrettigi sâbittir. Sahâbiler, onun hadis rivâyetindeki üstünlügünü kabul ettiler ve ondan hadis naklettiler. Hz. Ömer, Osman, Talha, ibn Abbâs, Âise, Abdullah b. Ömer ve digerleri (r.anhum) bunlardandir (Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e., III, 513; ibn Kesir, a.g.e., VIII, 108). Bu da onlarin, Ebû Hureyre ‘nin güvenilirligi ve dogrulugu hususunda ittifak ettiklerini gösterir. Diger taraftan, Ebû Hureyre ‘nin rivâyet ettigi hadislerin çogunun, baska sahâbîler tarafindan da nakledildigi görülür (M. Ebû Zehv, a.g.e., 160, 161).

Ebû Hureyre ‘nin dayandigini ileri sürdükleri hadislere gelince, bu hadisleri Ebû Hureyre rivâyet etmemistir. Aksine bunlar onun adina uydurulmus sözlerdir. Bu hususta ibn Hazm söyle demistir: “Allah’tan korkmaz bazi insanlar birtakim hadisler rivâyet ettiler. Bunlarin bazisi islâm’in temel prensiplerini geçersiz kilmakta, bazilari da Hz. Peygamber’e yalan isnat etmeyi mübah saymaktadir. ” ibn Hazm bu iki hadisi de, râvîlerinin çok zayif olmasindan ötürü geçersiz saymaktadir (ibn Hazm, el-ihkâm fî Usûli’l-Ahkâm, Misir 1345, II, 76, 78, 80; M. Ebû Zehv, a.g.e., 161, 162).
Macar asilli ünlü müstesrik yahudi Ignaz Goldziher de Ebû Hureyre ‘nin hadis uydurdugunu ve bunda hayli ileri gittigini ileri sürmüstür. Böyle bir tenkid tümüyle bâtildir, geçersizdir ve hiçbir hakli tarafi yoktur. Buhâri’nin söyledigi gibi Ebû Hureyre ‘den sekizyüz âlim hadis rivâyet etmistir. O, sahâbe ve muhaddisler nazarinda son derece güvenilir yüce bir sahsiyettir. ibn Ömer söyle demistir: “ Ebu Hureyre benden daha hayirli ve naklettigini daha iyi bilendir.” Cennet’le müjdelenenlerden biri olan Talha b. Ubeydullah da: “süphe yok ki Ebû Hureyre Hz. Peygamber’den bizim isitmedigimiz hadisleri isitmistir” demistir (el-Hâkim en-Nisâbûrî, a.g.e, III, 511, 512). Mervan’in sekreteri Ebû Zualza’a da Ebû Hureyre ‘nin hadis rivâyetinde ne derece güçlü oldugunu gösteren su haberi nakleder: “Mervan, Ebû Hureyre ‘yi Saray’da hadis rivâyet etmek için dâvet etmisti. Mervan beni divanin arkasina oturtmustu ve ben de Ebû Hureyre ‘nin naklettiklerini gizlice yaziyordum. Ertesi yil yine onu dâvet etti ve ondan hadis rivâyet etmesini istedi. Bana da bir yil önceki yazdiklarimdan takip etmemi tenbih etti. Neticede, onun bir tek kelime bile degisiklik yapmadan rivâyet ettigini gördüm (ibn Kesir, a.g.e., III, 106; M. Ebû Zehv, a.g.e., 162-164).

Ebû Hureyre 78 yil yasadiktan sonra Hicrî 58/677 yilinda Medine’de vefât etmistir.



ENES BİN MALİK:

Hazreti Peygamberin Medine'ye hicretinde henüz on yaşlarında bir çocuk olan Enes İbn Mâlik, ailesi tarafından, hizmet etmesi için Hazreti Peygamberin evine gönderilmiş ve vefatına kadar onun yanında kalarak bir­çok hadîs işitmiştir. Enes İbn Mâlik'in, hadîs yazıp yazmadığını bilmiyoruz; fakat elimizde bulunan bazı haberlerden Öğrendiğimize göre, o da bir hadîs sahîfesine sahiptir ve hadîslerini dâima bu sahîfeden rivayet etmiştir. Bir gün, fazla hadîs rivayet ettiği için, kendisine yapılan itiraz üzerine, yanında bulunan sahîfeyi çıkarıp "bu, Hazreti Peygamberden işiterek yazdığım ve sonra da ona okuyup tashih ettiğim hadîslerdir" demiştir.[ Er-Râmahurmuzî, el-Muhaddisu 'I-fasıl, s. 367; el-Hatîb el-Bağdâdî, Takyîdu 'l-ılm, s. 95-96.]. 
Muhtemelen bu sahîfe de diğerleri gibi sonraki nesillere intikal etmiş, ash zayi olsa bile, muhtevası zamanımıza kadar gelmiştir.


SEMURA İBN CUNDEB:

Hazreti Peygamber zamanında yaşının küçük olmasına rağmen, ondan hadîs hıfzettiğine dâir rivayetler gelir. Onun, Hazreti Peygamberden Öğ­renmiş olduğu hadîsleri ne zaman yazdığını bilemiyoruz; fakat elinde böyle bir sahîfenin bulunduğunu, Muhammed îbn Sîrîn'in şu haberinden öğ­reniyoruz: "Semure'nin, oğullan için yazdığı risalede çok ilim vardı". El-Buhârî'nin kaydına göre, bu risale, besmele ile başlıyor ve onu, min Semura îbn Cundeb ilâ Benîh (Semura İbn Cundeb'ten oğullarına) ibaresi takip edi­yordu'.