ÇELİŞKİLİ HADİSLER KÜTÜBÜ SİTTE

Kaynak : Kütüb-i Sitte (18 cilt), Prof. Dr. İbrahim Canan, Akçağ Yayınları 1992 - Ankara.





AİLE , EVLİLİK




Bir seferde kadını üç kere boşama bir boşama sayılır:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki: “Bir erkek hanımına bir defada “Sen üç talakla boşsun! Dese, bu bir talâk sayılır? (K.S. 3045 C.11 S.409 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Talâk 10,(2197).)


...a) Muhammed b. İyas’dan (rivayet olunduğuna göre); İbn Abbas İle Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Amr b. El-As’a; kocasının (daha cinsi münâsebette bulunmadan bir defada) üç talakla boşadığı bir kız(ın durumun)dan sorulmuş da hepsi “O kız başkasıyla evleninceye kadar ona helal olmaz.” diye cevap vermişler. .............. (Ebû Dâvud, K.et-Talâk (13), Bâb 9-10 C.8 S.384 Şamil Yayınları)


Bir seferde kadını üç kere boşama bir boşama sayılmaz:
Ubeydullah şöyle demiştir: Bana el-Kaasım İbnu Muhammed Âişe(R)’den şöyle tahdis etti: bir kimse karısını üç talak ile boşamış. Sonra kadın başka bir erkekle evlenmiş. İkinci koca da (kadınla cimâ yapmadan) kadını boşamış. Bu ikinci koca kadını boşadıktan sonra, kadını ilk kocasına varması helâl olur mu? Diye Peygamber’e soruldu.
Peygamber (S) de:
- “İkinci erkek kadının balcığından, birinci erkeğin tatması gibi tatmadıkça helâl olmaz” Buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’l-Talâk H.9 C.11 S.5337 Ötüken. )




Öfkeyle yapılan boşama geçerlidir:
Muhammed b. Ubeyd b. Ebi Salih, İlya’da ikamet ettiği sıralarda (şunları) söylemiştir: (Bir gün) Adiy b. Adiyyi’l-Kindi ile birlikte (yolculuğa) çıkmıştım. Nihâyet Mekke’ye varınca (Adiyy) beni Safiyye bint Şeybe’ye gönderdi. (Safiyye) Âişe’den (pek çok hadis) öğretmişti. (Yanına vardığımız zaman Safiyye bana şunları) söyledi: “Ben Âişe’yi “Rasûlullah (s.a.)’in;
“Öfke (veya zorlama) hâlinde ne boşama olabilir ne de (köle veya câriyeyi) âzâd etmek.” dediğini duydum.” derken işittim.
Ebû Dâvud dedi ki: “Öyle zannediyorum ki el-ğılâk öfke demektir. (Ebû Dâvud, K.et-Talak (13).Bâb C.8 S.370 H.2193 Şamil Yayınevi. Ayrıca: İbn Mace, talak 16. )

Öfkeyle yapılan boşama geçerli değildir:
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre:Resûlullah Sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “üç şeyin ciddisi de, şakası da ciddidir. Nikâh, talak, rec’â. (Ebû Dâvud, K.et-Talak (13).Bâb 9 C.8 S.373 H.2194 Şamil Yayınevi. Ayrıca, Tirmizi talak 9; İbn Mâce,mukaddime 7, talak 13. )





Evlilikte veli rızası gerekir:
Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikahlanırsa onun nikâhı bâtıldır! buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler............. (K.S. 5652 C.16 S.5 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Nikâh 20,(2083); Tirmizi, Nikâh 14,(1102). )

Yine Ebû Dâvud ve Tirmizi’de Ebû Musa radıyallahu anh’tan gelen bir rivayette: : “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Velisiz nikah yoktur!” demiştir.” (K.S. 5653 C.16 S.5 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Nikâh 14,(1101), Ebû Dâvud, Nikâh 20,(2085). )


Evlilikte veli rızası gerekmez:
Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Dul nefsine velisinden haktır. Bakireden nefsi hususunda izin alınır, onun izni sükûtudur.” .” (K.S. 5656 C.16 S.8 Akçağ, alıntıları:Müslim, Nikâh 66,(1421); Tirmizi, Nikâh 12,(1108); Ebû Dâvud, Nikâh 26,(2098); Nesâi, Nikâh 31,32,(6,84). )



Muta nikahı  peygamber tarafından yasaklandı:
Seleme İbnu’l-Ekvâ radıyallahu anh anlatıyor:“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Evtas gazvesi yılında Mut’a ya ruhsat verdi, sonra da onu yasakladı.” (K.S. 5646 C.15 S.535 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Nikâh 31,(talik olarak); Müslim, Nikâh 18,(1405). )

Muhammed İbnu’l_ Hanefiyye anlatıyor: “Hz. Ali, İbnu Abbâs radıyallahu anhüm’e dedi ki::“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hayber gazvesi günü kadınlarla Mut’a yı, ehli eşek etlerinin yenmesini haram kıldı.” (K.S. 5648 C.15 S.536 Akçağ, alıntıları: Buhari, Megazi 38, Nikâh 31, Zebâih 28, Hiyel 3; Müslim, Nikâh 29,(1407); Tirmizi, Nikâh 28,(1121); Nesâi, Nikâh 71,(6,125,126). )
Muta nikahı  Ömer tarafından yasaklandı:
Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor::“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh zamanında bir avuç hurma ve un mukabilinde birkaç gün boyu devam eden mut’a nikâhı yapardık. Bu hal, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın Amr İbnu Hureys hâdisesi vesilesiyle Mut’a yı yasaklamasına kadar devam etti. (K.S. 5649 C.15 S.536 Akçağ, alıntısı: Müslim, Nikâh 16,(1405). )



Kadınlara dayak atmayın:
"Pey­gamber (s.a.), "Allah'ın cariyelerini dövmeyiniz." buyurdu. Bu­nun üzerine Ömer (r.a.), Rasûlullah (s.a.)'e gelip; (Yâ Rasûlallah), Kadınlar kocalarına karşı kafa tutmaya başla­dılar (diye şikâyet etti). Bunun üzerine (Rasûl-u zîşân efendimiz) de kadınları (hafifçe) dövmeye izin verdi, (Bu izinden) sonra Rasû­lullah (s.a.)'in hanımlarının yanına kocalarından şikâyetçi olarak bir­çok kadınlar geldi. Peygamber (s.a.) (bunu görünce şöyle) buyurdu: "-Gerçekten (bu gece) Muhammed ailesine kocalarından şikâyetçi olarak bir çok kadınlar geldi. (Şunu iyi bilin ki karılarını döven) bu kimseler sizin hayırlılarınız değil(ler)dir." Ebu davud,nikah41-42

"Gündüz, kadını hayvan döver gibi dövüp, gece de yanına gitmeyin" Buhârî, tefsir (91) 1; Müslim, cennet 49; Tirmizî, tefsir (31) 1; İbn Mâce, nikâh 51.
Kadınlara dayak atabilirsiniz:
...Ömer b. el-Hattâb'dan rivayet olunduğuna göre Pey­gamber (s.a.) şöyle buyurmuştur : "Kişiye karısını niçin dövdüğü sorulamaz."Ebu davud,nikah,41:42,2147 nolu hadis
,

AHİRET,KIYAMET, CENNET, CEHENNEM

Kıyamet günü Allah görülecek mi?

İbnu-l Museyyib, Ata İbnu Zeyd el-Leysi, Ebu Hureyre r.a. Den naklen anlatıyor: Resûlullah’a atfen, insanlar Resûlullah a.s.v.’e “ Ey Allah’ın Resulü: Kıyamet günü Rabb’imizi görecek miyiz?” diye sordular. O da: “Siz bulutsuz dolunay gecesinde Ay’ı görmekte şüpheye düşer misiniz?” diye cevap verdi. Onlar :
“ Hayır! Ey Allah’ın Resulü.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine:
“Şunu bilin ki siz Rabb’inizi böyle göreceksiniz....(K.S. 5072 C.14 Alıntılar Buhari, Rikak 52, Ezan 129, Tevhit 24 Müslim, İman 299, (182), Tirmizi, Cennet 20, (2560) )

Ebu Zerr r.a. anlatıyor: “Resulullah a.s.v. a’ “sen Rab teala yı hiç gördün mü?” diye sordum. “Nurdur, ben O’nu nasıl görürüm” buyurdular.”( K.S. 5159 C.14 alıntılar, Müslim, İman 291.(178): Tirmizi, Tefsir, Necm,(3278). )


Cennete kimler girer/giremez:

Allah’a hiçbir şeyi ortak kılmayarak ölen kimse cennete girer,  (Buhâri, Kitabu’l-Cenâiz 2 C.3 S.1175 Ötüken 1987)

Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “İçki müptelası cennete giremez.” (K.S. 7004 C.17 S.432 Akçağ 1993, alıntısı İbn-i Mace 3376. )

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Bir adam ölmüştü, diğer biri, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmın işiteceği şekilde onun için şöyle söyledi: “Cennet mübarek olsun!” Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sordu:
“Nereden biliyorsun? Belki de o mâlâyani konuştu veya kendisini zengin kılmayacak bir miktarda cimrilik etti!” (K.S. 5912 C.16 S.377 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Zühd 11,(2217). )


Son anda ( Ölüm anında ) iman kabul olur mu:

Evet:
Ez-Zuhri şöyle demiştir: Bana Said İbni’l-Müseyyeb haber verdi ki, babası el-Müseyyeb ibn Hazn(R) şöyle demiştir: Ebû Tâlib’e ölüm (alâmetleri) geldiği zâman ona Rasûlullah (S) geldi. Ve amcasının yanında Ebû Cehl ibn Hişâm ile Abdullah ibn Umeyye ibni’l- Mugire’yi buldu. Rasûlullah, Ebû Tâlib’e:
-”Ey amca! Lâ ilâhe ille’llâh kelimesini söyle de bununla Allah katında senin için hüccet getireyim” dedi.
Bunun üzerine Ebû Cehl ile Abdullah ibnu Ebi Umeyye:
- (Yâ Ebâ Tâlib!) Abdulmuttalib milletinden yüz mü çeviriyorsun? Diye men’ ettiler. ............ (Buhâri, Kitâbu’t-Tefsir H.292 C.10 S.4641 Bâb 234 Ötüken 1988 )


Ayet:
- İsrail oğullarını denizden geçirdik, Fir’avn ve askerleri de zulmetmek ve saldırmak için onların arkalarına düştü. Nihayet boğulma kendisini yakalayınca (Fir’avn): “Gerçekten İsrail oğullarının inandığından başka ilah olmadığına inandım, ben de müslümanlardanım!” dedi. 10/90

- “Şimdi mi? Oysa daha önce isyan etmiş, bozgunculardan olmuştun?” (denildi). 10/91

- “Bugün senin (canından ayırdığımız) bedenini, (denizin dibinden) kurtarıp (sahilde) bir tepeye atacağız ki senden sonra gelenlere ibret olsun. Ama insanlardan çoğu bizim ayetlerimizden gafildir.” 10/92


Hayır:
Bize Umer İbnu Ali, Ma’n ibn Muhammed el-gıfâri’den; o da Said ibn Ebi Said el-Makburi’den; o da Ebû Hureyre(R)’den tahdis etti. Peygamber(S): “Allah Taâlâ altmış seneye kadar yaşatıp ölümünü geri bıraktığı (hâlde yaratanı ve yaşatanı tanımayan) kimsenin özrünü izâle ve reddeder” buyurmuştur. (Buhâri, Kitâbu’r-Rikaak Bab 5 H.8 S.6361 C.14 Ötüken 1989. )




Kıyamet alametleri:

İstanbulun fethi:
Hz. Muâz İbnu Cebel radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün)
“Beytu’l-Makdis’in imârı Yesrib’in harabıdır. Yesrib’in harâbı Melhemenin (savaşın) çıkmasıdır. Melheme İstanbul’un fethidir, İstanbul’un fethi Deccâl’in çıkmasıdır!” buyurdular. Sonra elini (Resûlullah), konuşmakta olduğu kimsenin (yani, Hz. Muâz’ın) dizine vurdular ve:
“Bu söylediğim kesinlikle hakikattir. Tıpkı senin burada oturman hak olduğu gibi” buyurdular.”
Hz. Muâz burada kendisini kastetmektedir. (Yani aleyhissalâtu vesselâm’ın konuştuğu ve dizine elini vurduğu kimse Muâz İbnu Cebel radıyallahu anh’tır.)” (K.S. 5048 C.14 S.345 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Melâhim 3, (4294). )

Hz. Enes radıyallahu anh dedi ki:”İstanbul’un fethi Kıyamet anında olacaktır.” (K.S. 5045 C.14 S.339 Akçağ, alıntısı:Tirmizi, Fiten 58,(2240). )

Abdullah İbnu Büsr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Melheme (İstanbul) ile Medine’nin fethi arasında altı yıl vardır. Yedinci yılda da Mesih Deccâl çıkar.” (K.S. 5049 C.14 S.345 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Melâhim 4, (4296); İbnu Mâce, Fiten 35,(4093). )

CEZALAR, SUÇLAR:
Zorla cariyeye tecavüz edenin cezası yüz değnek veya recmdir:

Habib İbnu Sâlim (rahimehumullah) anlatıyor: “Abdurrahman İbnu Huneyn denen bir adam karısının câriyesine temasta bulundu. Hâdise, Kûfe emiri Nu’man İbnu Beşir (radıyallahu anh)’e götürüldü. “- Ben, dedi, hakkınızda, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hükmüyle hükmedeceğim: “Eğer zevcen, cariyeyi sana helâl ederse, yüz deynek yiyeceksin, helâl etmezse recm edileceksin...”
Sonra (tahkik etti) karısının câriyeyi adama helâl ettiğini görünce, emir yüz deynek vurdu”. (K.S. 1598 C.6 S.224 Akçağ, alıntıları, Tirmizi, Hudûd 21,(1451); Ebu Dâvud, Hudûd 28,(4458,4459); Nesâi, Nikâh 70,(6,124); İbnu Mâce, Hudûd 8,(2551). )


Zorla cariyeye tecavüz edenin cezası bedelini ödemesidir:
Seleme İbnu Muhabbak (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), hanımının câriyesine temas eden bir adam hakkında şöyle hükmetti: “Eğer, adam câriyeyi zorladı ise, câriye hürdür, adam, câriyenin efendisine (yani karısına) mislini borçlanmıştır, câriye rıza göstermişse, câriye adamın olur, câriyenin efendisine, onun bir mislini borçlanır.” (K.S. 1599 C.6 S.225 Akçağ, alıntıları, Ebu Dâvûd, Hudud 28,(4460,4461); Nesâi, Nikâh 70,(7,124); İbnu Mâce, Hudûd 8,(2553). )


Kısas uygulanmayan haller:
Bazı yaralara kısas uygulanmaz:
Abbâs İbnu Abdulmuttalib anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki : “Ne me’mûne (beyin zarına ulaşan yara)da, câife (bedenin iç kısmına ulaşan yara)da, ne de münakkıla (kemiği kırıp yerinden kaydıran yara)da kısas vardır. (Yani başkasını bu çeşit yaralarla yaralayan kimseye kısas uygulanmaz, diyet alınır).” (K.S. 6812 C.17 S.330, alıntısı, İbn’i Mace 2637. )


Ayet:Yaraları karşı kısas yazdık!
Onda (Tevrat’ta) onlara: cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve yaralara karşılık kısas (ödeşme) yazdık. Kim bunu bağışlar (kısas hakkından vazgeçer)se o kendisi için kefaret olur. Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte zâlimler onlardır. Maide/45

Baba yüzünden oğula kısas uygulanmaz.
Süreka İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın, oğlu sebebiyle babaya kısas uyguladığına, fakat oğluna, babası sebebiyle kısas uygulamadığına şahid oldum.” (K.S. 4957 C.14 S.174 Akçağ 1992 alıntısı, Tirmizi, Diyât 9, (1399). )

Ayet: Ana babaya öf bile deme!
Rabb’in yalnız kendisine tapmanızı ve anaya babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yâhut her ikisi, senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır (ihtiyarlık zamanında senin yanında kalırlar)sa sakın onlara “öf” deme, onları azarlama! Onlara güzel söz söyle. 17/23
 



DÜĞÜN - EĞLENCE


Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Şu nikâhı ilan edin ve davul (tef) da döğün.” (K.S. 6586 C.17 S.202 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1895. )

Mücahid merhum anlatıyor: “Ben İbnu Ömer radıyallahu anhüma ile beraberdim. Derken bir davul (darbuka) sesi işitti. Derhal iki parmağını iki kulağına soktu ve oradan (hızla) uzaklaştı. Bunu üç kere yaptı. Sonra: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da böyle yapmıştı” dedi.” (K.S. 6589 C.17 S.203 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1901. )



EVREN:
Güneşin şeytanın boynuzu ile doğması ve batması:

Amr b. Abese’den demiştir ki:
- Ben (resûl-i Ekrem’e hitaben): “Ey Allah’ın Resulü, gecenin hangi saatinde (ibadet ve) dua daha makbuldür?” dedim. (O şöyle) cevap verdi: “-Gecenin son vaktinde. Sabah namazını kılıncaya kadar ve istediğin (nâfileyi) kıl. Çünkü (bu vakitte kılınan) namaz, (ve sevabı) yazılmıştır. (Sabah namazını kıldıktan) sonra, güneş doğup da bir veya iki mızrak boyu yükselinceye kadar (namaz kılmayı) bırak. Çünkü güneş şeytanın boynuzları arasından doğar ve kâfirler güneşe (o saatte) tapınırlar. Sonra mızrak gölgesiyle bir oluncaya kadar ve istediğin kadar kıl. Çünkü (bu saatte kadar kılınan ) namaz şahitlidir (ve sevabı) yazılmıştır. Mızrak gölgesiyle bir olduktan sonra namazı bırak. (Çünkü o saatte) cehennem kızdırılır ve kapıları açılır. Güneş (batıya) meyledince ikindi namazını kılıncaya kadar (ve) istediğin (nafiley)i kıl. Çünkü bu (saatte kılınan) namaz şahitlidir. (ikindi namazından) sonra güneş batıncaya kadar namazı bırak. Çünkü (güneş) şeytanın boynuzları arasında batar ve kâfirler ona (o saatte) tapınırlar.” (Ebû Dâvud, k. Salâtu’t-Tatavvu’(5),Bâb 10 H.1277 C.5 S.41-42 ayrıca, Buhari, be dul-halk 11, Müslim, müsâfirin 290,294; mesacid 174; Nesâi, mevâkit 35,40; İbn Mâce, ikâme 148. (Şamil 1988) )



CAMİ - MESCİD



Hayz ve cünüp olan mescide giremez:
... Âişe (r.anhâ)’nın şöyle dediği rivayet edilmiştir; Ashâbı Kirâmın evlerinin kapıları Mescide açılmış bir halde ikin, Resûlullah (s.a.) (Mescide) gelip;
“Şu evlerin yönlerini (kapılarını) mescidden çeviriniz” buyurdu ve (hucre-i saadetine) girdi.
Ashab, kendileri hakkında bir ruhsat inmesini umarak bir şey yapmadılar (evlerinin kapılarını çevirmediler.) Bir müddet sonra Resûlullah aleyhisselâm onlar(ın yanına) tekrar çıktı ve;
“Şu evlerin (kapılarını) çeviriniz. Çünkü ben, mescidi hayız ve cünüp (olan)lara helâl görmüyorum” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1).Bâb 92 C.1 S.411-412 H.232 Şamil, ayrıca: İbni Mâce, Tahâre 126. )

Hayz ve cünüp olan mescide girer :
.. (r. anhâ)!dan demiştir ki:
“Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) bana, “Mescitten seccâdeyi alıver.” dedi.
“Ben hayızlıyım” dedim. Bunun üzerine:
- “Senin hayzın elinde değildir” buyurdu. (Ebû Dâvud, K.Tahâre (1), Bâb 103 C.1 S.465 H.261 Şamil, ayrıca: Müslim, hayz 11-13; Tirmizi, tahâre 101; Nesâi, tahâre 176; hayz 18 )




Peygamberin mescidinde kılınan bir namaz, Mescidi Haram hariç, diğer bütün mescitlerde kılınacak bin namazdan daha hayırlıdır:
Hz. Câbir anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Benim mescidimde kılınacak bir namaz, onun dışındaki mescitlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Ancak Mescid-i Haram hariç. Zira Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, diğer mescitlerde kılınan yüz bin namazdan efdaldir.” (K.S. 6408 C.17 S.101 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1397. )


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın azadlısı Meymune radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü Bize Beytü’l-Makdis hakkında fetva ver!” demiştim. Şöyle buyurdular: “Orası mahşer (yani kıyamet günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılınacak bin namaz gibidir. (K.S. 6409 C.17 S.102 Akçağ, alıntısı: İbnu Mace 1407. )











CİHAD ,GANİMET, TEBLİĞ

Sefer dönüşü gece evlere girilir mi?
Hayır :
Cabir şöyle demiş: Resûlullah erkeğin seferden geceleyin gelerek ailesinin yanına dalmasını onların hıyânetini anlamak istemesini yahut kusurlarını araştırmasını yasak etti. (Müslim 184/146 C.9 Sönmez Neşriyat A.Ş. )
Evet :
Resûlullah’a atfen: (Gaza dönüşü) “Ağır olun! Taki dağınık saçlı kadının taranması, kocası evde olmayanın kasıklarını tıraş edebilmesi için şehre geceleyin yâni yatsı zamanı girelim” buyurdular ve şunu ilâve ettiler:
“Medine ye vardığın zaman cimâ etmeye bak, cimâ etmeye”. (Müslim 57/410 C.7 Sönmez Neşriyat A.Ş. )

GAZA YAPMAK TEMENNİ EDİLMELİ Mİ:
Evet :Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) buyurdular ki: “Kim gazve yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş olur.” (K.S. 1029 C.5 S.70 Akçağ, alıntısı, Müslim, İmâret 158,(1910); Ebû Dâvud, Cihâd 18, (2502); Nesâi, Cihad 2,(6,8). )

Hayır :
Ebu’n-Nadr merhum Abdullah İbnu Ebi Evfâ (radıyallahu anh)’dan naklen anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: “Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin, Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir. ................... (K.S. 1031 C.5 S.71 Akçağ, alıntıları, Buhâri, Cihâd 156,22,32,112, Temenni 8 ; Müslim, Cihâd 20,(1742), Ebû Dâvud, Cihâd 98,(2631). )

Bize Ebû İshâk, Mûsa İbn Ukbe’den, Umer ibn Ubeydullah’ın himâyesinde olan Ebu’n-Nadr Sâlim’den tahdis etti. Bu Ebn’n Nadr,efendisi Umer’in kâtibi idi. Ebu’n-Nadr şöyle dedi:Abdullah ibn Ebi Evfâ (R), efendisi ve kureyş ileri gelenlerinden olan Umer ibnu Ubeydullah’a bir mektûb yazdı da bu mektûbu ben okudum. Bu mektûbun içinde Rasûlullah (S)’ın: (Ey insanlar!) Düşmanla karşılaşmak (harbetmek) temenni etmeyiniz! Fakat Allah’tan harb felâketinden selâmette kılmasını isteyiniz” buyurduğu hadisi vardı. (Buhâri, Kitâbu’t-Temenni 12 C.15 S.7090 Ötüken 1989. )


MÜSLÜMANIM DİYEN ÖLDÜRÜLÜR MÜ:

Savaş anında, müşriklerin arasında bulunup ta kelimeyi tevhidi söyleyen öldürülemez:
Üsame b. Zeyd’den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) bizi bir seriyye olarak el-Hurakat (denilen kabileler) üzerine gönderdi. Onlar (bizim kendilerine yaklaşmakta olduğumuzu, bizim kendilerine saldırıya geçeceğimizi) hissederek kaçtılar (bunlardan) bir adama yetiştik. Biz üzerine çullanınca adam, “Lâ ilahe illallah (Allah’tan başka başka ilah yoktur)” deyiverdi. Biz ona, öldürünceye kadar (kılıçlarımızla) vurduk. Sonra bunu peygamber (s.a.)’e anlattım.
-”Kıyamet gününde (bu adamın söylediği) lâ ilahe illallah (kelimesi) karşısında senin için (yardımcı olabilecek) kim vardır?” buyurdu. Ben de:
Ey Allah’ın Resûlü o bunu ancak silah korkusuyla söyledi, dedim.
-”Biri onun kalbini yarsaydın da (kalbinin) bu sözü korkudan dolayı söyleyip söylemediğini (iyice bir) bilseydin. (Yarın) kıyamet gününde “lâ ilâhe illallah” (sözü) karşısında senin için ( yardımcı olabilecek) kim vardır?” buyurdu. Bu sözü (tekrar tekrar) söylemeye o kadar devam etti ki (daha önce) Müslüman olmayıp ta o gün Müslümanlığa (yeni) girmiş olmamı arzu ettim. (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 95 H.2643 C.10 S.174 Şamil 1990, diğer rivayet edenler; Buhari, meğâzi 45, diyât 2; Müslim, imân 158; İbn Mâce, fiten 1: )


Secde edenler öldürüldü:
Cerir b. Abdillah’dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.) Hasemin kabilesine (baskın yapmak üzere) bir seriyye gönderdi. O kabileden bazı kimseler (Müslüman olduklarını belirtmek) için secde ederek korunma yoluna başvurdular. Bu (durum) onları öldürmeyi (daha da) hızlandırdı. (Cerir b. Abdillah rivayetine devam ederek) dedi ki: Durum Peygamber (s.a.)’e ulaşınca onlar için yarım diyet (ödenmesini) emretti ve;
- “Ben müşrikler arasında ikamet eden her Müslüman’a uzağım” buyurdu. ........... (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 95 H.2645 S.178 C.10 Şamil 1990, diğer rivayet edenler, Tirmizi, siyer 41; Nesâi, kasâme 27. )

Ayet:
Her kim bir mümini kasten öldürürse onun cezâsı, içinde ebedi kalmak üzere (gideceği) cehennemdir. Allah ona gazabetmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azâb hazırlamıştır. 4/93

- Ey müminler, Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın, dinleyin, size selâm verene, dünyâ hayâtının geçici menfaatini gözeterek: “Sen mü’min değilsin!” demeyin. Çünkü Allah’ın yanında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz, Allah size lütfetti. O halde iyice anlayın (dinleyin, peşin hüküm vermeyin). Çünkü Allah yaptıklarınızı haber almaktadır. 4/94


SAVAŞ TAKTİĞİ:
Habersiz olanlara haksızca saldırı :
İbn Avn dedi ki: Ben Nâfi’ye bir mektup yazarak, ona harb den önce müşrikleri (İslam'a) davet etmeyi sordum, o da bana: “İslamın başlangıcında idi. (Nitekim daha sonraki tarihlerde) Allah’ın peygamberi Müstakil oğullarına, gafil bulundukları, hayvanlarının suya götürüldüğü bir sırada baskın yaptı. Savaşabilecek olanlarını öldürdü, zürriyetlerini de esir aldı. Haris’in kızı Cüveyriye’yi de o gün aldı. Bu hadisi bana (o sırada) kendisi de o ordunun içinde olan, Abdullah (b.Ömer) rivâyet etti, diye mektup yazdı. (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 91 H.2633 C.10 S.158-159 Şamil 1990, diğer rivayet edenler, Buhari İtk 13; Müslim Cihad 1. )


Üç şart öne sür, ondan sonra saldır:
Süleyman b. Büreyde babası (bireyde) den; şöyle demiştir: Rasûlullah bir seriyenin yahut da bir ordunun başına bir kumandan gönderdiği zaman ona kendi nefsi hakkında Allah’tan korkmayı, (yine ona) yanında bulunan Müslümanlar hakkında hayrı tavsiye eder ve (şöyle) buyururdu: “Müşriklerden olan düşman(lar)ınla karşılaştığınız zaman, onlara şu üç yoldan birine çağırınız. Bunlardan hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini bırak. Onları (önce) İslam’a çağır, eğer icabet ederlerse (bunu) onlardan kabul et ve kendilerini (serbest) bırak. Sonra onları ülkelerinden muhacirlerin ülkesine göçe davet et ve bunu yaptıkları takdirde, muhacirler için (tanınmış) olan (haklar)ın onlar için de (tanınacağını) muhacirlerin üzerine (getirilmiş) olan (yükümlülükler)in onların hakkında da (geçerli) olduğunu kendilerine bildir. Eğer (bunu) kabule yanaşmazlar da kendi yurtlarını tercih ederlerse, onlara müslüman bedeviler gibi olacaklarını, kendilerine Allah’ın müminler üzerine cereyan eden hükmünün uygulanacağını, Müslümanlarla birlikte cihad etmeleri dışında harac ve ganimetten hiçbir hisselerinin olamayacağını bildir. Eğer İslâm'ı kabul etmezlerse onları cizye vermeye çağır. Eğer buna yanaşırlarsa (bunu) onlardan kabul ve kendilerini (serbest) bırak. Eğer kabul etmezler artık Allah’tan yardım dileyip onlarla savaş, eğer bir kale halkını kuşattığında senden kendilerine, Allah’ın hükmünü uygulamanı isterlerse (bunu) onlara uygulama. Çünkü siz Allah’ın onlar hakkındaki hükmünün ne olduğunu bilemezsiniz. Yalnız onlara kendi hükmünüzü uygulayınız. Sonra onlar hakkında dilediğiniz hükmü veriniz.” (Ebû Dâvûd, k.el-Cihad (15), Bâb 82 H.2612 C.10 S.122-123 Şamil, diğer rivayet edenler, Müslim, Cihad 3 ; Tirmizi, siyer 47; İbn Mâce, 38. )





SAVAŞTA MÜSLÜMAN OLMAYADAN YARDIM ALINIR MI:
Biz bir müşrikten yardım istemeyiz.:
Yahya (b.Main) Hz. Aişe’den naklen (şöyle) demiştir. (Müslümanlar, Bedir savaşına çıktıklarında) Bir müşrik Hz. Peygamberle birlikte savaşmak için yanına vardı. (Hz. Peygamber de onun bu teklifini reddederek), - “geri dön” dedi. (Hadisin bundan) sonra (ki kısmını Yahya b. Main ile Müseddet) aynı lafızlarla rivayet ettiler. (Bu iki ravinin ittifakla rivayet ettiklerine göre Hz. Peygamber o müşrike şöyle) buyurmuştur: - “Biz bir müşrikten yardım istemeyiz.” (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 143 H. 2732 s.343-344 Şamil 1990, diğer rivayet edenler Müslim, cihâd 142, 150 ; Tirmizi, siyer 10 ; İbn Mace , cihâd 27.



Zuhri anlatıyor:”Resûlullah (Aleyhissalâtu vesselâm), kendisiyle birlikte savaşmış olan Yahudilerden bir gruba, ganimetten pay ayırdı”. (K.S. 1107 C.5 S.194 Akçağ, alıntısı, Tirmizi, Siyer 10,(1558). )



KADINLAR GANİMETTEN PAY ALIR MI:

Hayır:
Yezid İbn Hürmüz demiştir ki:
Necdetü’l-Harûri, İbn Abbas’a (bir mektup) yazarak ona “Kadınlar Rasûlullah (s.a.)’le birlikte savaşa katılırlar mıydı? Rasûlullah (s.a.) onlara (ganimetten) bir pay ayırır mıydı?” diye sordu. (yezid b. Hürmüz rivayetine devam ederek şunları) söyledi: ibn Abbas’ın Necdet’e (gönderdiği) mektubunu ben (bizzat kendi ellerimle ve şu şekilde) yazdım:”Kadınlar da Rasûlullah (s.a.)’la birlikte savaşa katılırlardı. (ganimetlerden) pay (ayırmay)a gelince (işte bu) yoktu, fakat onlara razh (az bir miktar) verilirdi. (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 141 C.10 s.339 Şamil 1990. )


Evet:
Haşrec b. Ziyad’ın baba annesi (Ümmü Ziyad el-Eşçiyye)nden demiştir ki; kendisi Rasûlullah (s.a.) ile birlikte (Hayber savaşına katılan) altı kadının altıncısı olarak Hayber savaşına çıkmıştır. (Hz. Ümmü Ziyad sözlerine ) şöyle devam etti: Bizim de erkeklerle birlikte savaşa çıktığımız haber olarak Resûllah (s.a.)’e erişince bize (emir) gönderip (yanına çağırdı) biz de (emre uyup huzuruna) vardık. Kendisinde öfke (alametleri) gördük. (Bu savaşa)
-”Kiminle ve kimin izniyle çıktınız?” dedi. Biz de “Ey Allah’ın Resulü biz yün eğirerek (savaşa) çıktık. Bununla Allah yolunda hizmet edeceğiz. Ayrıca bizim yanımızda yaralıları (tedavi) için (birtakım) ilaçlar da var, (ganimetlerden) hisse alırız (halka buğday ve arpadan yapılmış) sevk (denilen bir şurup) içiririz” dedik. (Bu hadisi Hz. Ümmü Ziyad ‘dan naklen Haşrec, sözlerine devam ederek şunları) söyledi (Bu konuşmadan sonra) “Kadınlar kalktılar” (gittiler, Hz. Ümmü Ziyad sözlerine devam ederek bana) “Allah, peygamberine Hayber’in (kapılarını) açınca bize de erkekler gibi (ganimetten) pay verdi” dedi. Ben de ona: “Ey nineciğim (Hz. peygamberin size verdiği) bu şey ne idi?” dedim. “Hurma” (idi) diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, k.el-Cihâd (15), Bâb 141 C.10 s.340 H.2729 Şamil 1990



EKONOMİK MESELELER:


Fakirliği öven ,peygamberin fakir olduğu yönündeki rivayetler:


Onlar, sizin bollukla sevindiğiniz gibi fakirlikle sevinirler:
Ebu Sa’idi’l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hasta yatmakta iken yanına girdim. Elimi üzerine koydum, hararetini, yorganın üstünden elimin altında hissettim. “Ey Allah’ın Resûlü! Hararetiniz çok fazla!” dedim.
“Biz (peygamberler) böyleyiz. Belalar bize katmerli gelir, buna mukabil ücretleri de katmerli verilir” buyurdular.
“Ey Allah’ın Resûlü! Hangi insanlar en çok bela çekerler?” dedim.
“Peygamberler!” buyurdular.
“Ey Allah’ın Resûlü! Sonra kimler?” dedim.
“Sonra sâlihler! Buyurdular ve açıkladılar: Onlardan biri fakirliğe öylesine müptelâ olur ki, kendisini örten abadan başka bir şey bulunamaz. Onlar, sizin bollukla sevindiğiniz gibi fakirlikle sevinirler.” (K.S. 7211 C.17 S.542 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 4024. )


Fakirler zenginlerden önce cennete girecek:
 Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle dua etmişti: Allah’ım, beni miskin olarak yaşat, miskin olarak ruhumu kabzet, Kıyamet günü de miskinler zümresiyle birlikte haşret.”
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) atılarak sordu: “Niçin ey Allah’ın Resûlü?)”
“Çünkü, dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler. Ey Aişe! Fakiri, yarım hurma ile de olsa boş çevirme. Ey Aişe! Fakirleri sev ve onları (rivâyet meclisine) yaklaştır, tâ ki Kıyâmet günü Allah da sana yaklaşsın.” (K.S. 2071 C.7 S.444 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Zühd 37,(2353). )


Zayıflarınızın duası ile rızıklanırsınız:
Cübeyr b. Nüfeyr el-Hadrami’den rivayet olunduğuna göre kendisi Ebu’d-Derdâ’yı şöyle derken işitmiştir: Ben Resûlullah’ı (s.a.) şöyle buyururken dinledim:
“Bana zayıfları çağırınız (da ben onların yüzü suyu hürmetine Allah’tan düşmanlara karşı zafer diliyeyim). Çünkü siz zayıflarınız(ın duası bereketi) ile rızıklandırılır ve yardım edilirsiniz...” (Ebû Dâvûd, K.el-Cihâd (15), Bâb 70 C.10 S.97 H.2594 Şamil, ayrıca: Nesâi, Cihâd 43; Tirmizi, cihâd 24. )

Ebû Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Bana zayıflarınızı arayın. Zira sizler, zayıflarınız sebebiyle yardıma ve rızka mahzar kılınıyorsunuz.” (K.S. 2076 C.7 S.450 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Cihâd 77, (2594); Tirmizi, Cihâd 24,(1702); Nesâi, Cihâd 43,(6, 45-46). )


Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyâdan korur:
 Katâde İbnu Nu’mân (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Allah bir kulu sevdi mi, onu dünyâdan korur. Tıpkı sizden birinin hastasına suyu yasaklaması gibi.” (K.S. 1972 C. S.246 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Tıp 1, (2037). )


İkamet edecek bir ev, avretini örtecek bir elbise, katıksız ekmek ve su müslümana yeter:
Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ademoğlunun şu üç şey dışında (temel) hakkı yoktur: İkamet edeceği bir ev, avretini örteceği bir elbise, katıksız ekmek ve su.” (K.S. 4855 C.14 S.44 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Zühd 30,(2342). )


Kişinin kendisi için bir yatak, kadın için bir yatak, misafir için bir yatak lazımdır. Dördüncü yatak şeytanadır:
Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a (evde bulunması gereken) yataklar zikredilmişti. Şöyle buyurdular:
“Kişinin kendisi için bir yatak, kadın için bir yatak, misafir için bir yatak lazımdır. Dördüncü yatak şeytanadır.” (K.S. 5301 C.15 s.90 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Libas 45, (4142); Nesâi 82, (6,135): Müslim, Libas 41, (2084). )


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir yahudiden, veresiye yiyecek satın aldı. Rehin olarak zırhını verdi:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir yahudiden, veresiye yiyecek satın aldı. Rehin olarak zırhını verdi.” (K.S. 2001 C.7 S.303 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Rehn 2,5, Büyû 14,33,88, Silm 5,6 İstikraz 1, Cihâd 89, Meğâzi 85, Müslim, Musâk3at 124,(1603); Nesâi, Büyû 58,87,(7,288,303). )

Esma Bintu Yezid (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, zırhını bir yahudinin yanında, bir miktar zahire mukabili rehine bırakmış olarak vefat etti.” (K.S.6747 C.17 S.294 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace, 24,38. )

Peygamber hasırın üstünde yatıyordu , fakirdi:
İbnu Mes’ud (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına girmiştim. Onu bir hasır örgünün üzerinde uyumuş buldum. Hasır, (vücudunun açık olan) yan taraflarında izler bırakmıştı.
“Ey Allah’ın Resûlü dedim, sana bir yaygı temin etsek de hasırın üstüne sersek, onun sertliğine karşı sizi korusa!”
“Ben kim, dünya kim. Dünya ile benim misâlim, bir ağacın altında gölgelenip sonra terk edip giden yolcunun misali gibidir.” (K.S. 1970 C.7 S.244 Akçağ, alıntısı: Tirmizi,, Zühd 44,(2378). )


Ebû Bürde İbnu Ebi Mûsa el-Eş’âri anlatıyor: “Hz. Aişe radıyallahu Anka’nın yanına girdim. Bana yamalı bir giysi ve kaba bir izar çıkardı ve “Resûlullah aleyhissalâtu vesselam şu iki (parça)nın içinde vefat etti!” dedi.” (K.S. 5297, Libâs 35,(2080); Ebû Dâvud, Libâs 8, (4036); Tirmizi, Libas 10,(1733). )


İbnu Abbâs radıyallahu anhıma anlatıyor: “Fâlûzeci ilk işitmem şöyle oldu: “Cebrail aleyhisselâm Rasûlullah’a gelip: “Ümmetine yeryüzü açılacak. O zaman onlara dünyalık bol bol akacak. Öylesine akacak ki fâlûzeç bile yiyecekler” dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: “Fâlûzeç nedir?” diye sormuş, Cebrail aleyhisselâm: “Yağ ve balı karıştırıp yapılan helva” diye açıklamıştır. Resûlullah bu haber karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamıştır.” (K.S. 6986 C.17 S.424 Akçağ, alıntısı İbn-i Mace 3340. )


Bize İbnu Ebi Zi’b, Said el- Makburi’den; o da Ebû Hureyre(R)’den tahdis etti ki, Ebû Hureyre bir kerre önlerinde kebap yapılmış bir koyun bulunan bir cemâate uğramıştı. Onlar Ebû Hüreyre’yi kebap yemeğe davet etmişler, fakat o kebap yemeyi kabûl etmeyip:
- Rasûlullah (S) şu dünyâdan arpa ekmeği ile karnı doymadan çıkıp gitti, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-Et’ime Bâb 23 C.12 S.5507 H.40 Ötüken. )


Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yarın için hiçbir şey biriktirmezdi:
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yarın için hiçbir şey biriktirmezdi.” (K.S. 2176 C.8 S.8 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Zühd 38,(2363). )


Ebu Hâzım anlatıyor: “Ben Sehl İbnu Sa’d radıyallahu anh’a: “Sen has undan yapılmış beyaz ekmek gördün mü? diye sormuştum.
Sehl: “Rasulûllah aleyhissalâtu vesselâm vefat edinceye kadar, beyaz ekmek görmedim” dedi. Ben tekrar: “Resûlullah zamanında ashabın eleği var mıydı? Dedim. “Aleyhissalâtu vesselâm vefat edinceye kadar elek görmedim” dedi. “Öyleyse elenmemiş arpa ekmeğini nasıl yiyiyordunuz?” dedim. “Biz onu üflerdik, içindeki kepekten uçan uçardı. Kalan (kepek)leri de su ile yumuşatıp yoğururduk” cevabını verdi.” (K.S. 6983 C.17 S.422 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 3332. )


Sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme:
 Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “(Ey Aişe! Cennette) benimle olman seni mesrur edecekse sana dünyadan bir yolcunun azığı kadarı kifâyet etmelidir. Sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme. Bir elbiseye yama vurmadan eskimiş addetme.” (K.S. 2069 C.7 S.442 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Libâs 38, (1781).


Birinize dünyalık olarak bir yolcunun azığı kadarı yeterli:
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hastalanmıştı. Sa’d İbnu Ebi Vakk’as geçmiş olsun ziyaretine gitti. Yanına varınca Selman’ı ağlıyor buldu. Sa’d: “Niye ağlıyorsun? Ey kardeşim, sen Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a arkadaşlık etmedin mi? Şöyle değil mi, böyle değil mi (diye ağlamasını abes kılan bir kısım faziletleri hatırlattı). Selman radıyallahu anh şu cevabı verdi: “Ben şu iki şeyden biri için ağlamıyorum: “Ben ne bir dünya düşkünlüğü ne de ahiret gafleti sebebiyle ağlıyor değilim. Beni ağlatan Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın bir ahdidir. O bana bir husus ahdetmişti, şimdi kendimi o ahdi tecavüz etmiş görüyorum.”
Sa’d: “Resûlullah size ne ahdetmişti?” diye sordu.
Selmân: “Aleyhissalâtu vesselâm bana: “Birinize dünyalık olarak bir yolcunun azığı kadarı yeterli” diye ahdetmişti. Ben kendimi bu haddi aşmış görüyorum. Sana gelince, ey Sa’d! Hüküm verdiğin zaman hükmünden, (hak) taksim ettiğin zaman taksiminden, bir şeye yöneldiğin zaman niyetinden Allah’tan kork.”
Ravilerden Sâbit der ki: “Selman radıyallahu anh’ın vefat ettiğinde geriye nafaka olarak sadece yirmi küsur dirhemlik bir mal bıraktığı haberi bana geldi.” (K.S. 7244 C.17 S.563-564 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 4104. )



Peygamberin fakir olmadığı yönündeki rivayetler:


Peygamber etin budunu yedi:
Hz. Ebû Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a bir et parçası getirilmişti. Kendisine bunun bud kısmı sunuldu. Aleyhissalâtu vesselâm budu severdi. Bu bud gelince hemen ondan ısırarak yedi.” (K.S.3953 C.11 S.191 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Et’ime 34,(1838); İbnu Mace, Et’ime 28,(3307); Buhari, Enbiya 3, Tefsir, İsra 5; Müslim, İman 327.)

Beni Nadir malları Peygamberindi:
Umer İbnu’l-Hattâb (R) şöyle demiştir: Benû’n-Nadir malları, Allah’ın kendi Resûlü’ne fey olarak tahdis ettiği şeylerdendir. Bunlar Müslümanların at sürerek, deveye binerek (harb ile) elde ettikleri ganimetlerden değildir. Bu sebeple Benû’n-Nadir malları hususi olarak Resûlullah’a ait olmuş idi. Rasûlullah âilesi halkının bir senelik nafakasını bundan harcar idi. Sonra bundan geri kalanı da Allah yolunda gazâ hazırlığı olarak silaha ve atlara harcar idi. (Buhâri. Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer Bab 79 S.2726 C.6 H.116 Ötüken.)

Fedek arazisi peygamberindi:
(Müminlerin anası Cuveyriye’nin kardeşi) Amr ibnu’l-Hâris (R) : Peygamber (S) silâhından, beyaz katırından, bir de (sağlığında) sadaka yaptığı Fedek arâzisinden başka bir şey geriye bırakmadı, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-Cih3ad ve’s-Siyer C.6 S.2731 Bâb 85 H.123 Ötüken. )

Sahabe zengindi:
Abdullah ibn Zeyd ibn Âsım şöyle demiştir:.........
Rasûlullah onlara (Ensâr’a) hitap edip şöyle buyurdu:
- “Ey Ensâr cemâati! Ben sizleri yolu şaşırmışlar bulup da Allah benim delâletimle sizlere hidâyet vermedi mi? Ben sizleri fırka fırka bölünmüş hâlde bulup da, Allah benim Medine’ye hicretimle sizleri birbirlerinizle birleştirmedi mi? Ben sizleri fakir hâlde bulup da Allah benim yüzümden sizleri zengin kılmadı mı?”
Rasûlullah bu soruların her birini sordukça, Ensâr Rasûlullah’a karşı:
- Allah ve Resûlü en çok ihsân edicidir, dediler. ................. (Buhâri, Kitabu’l- Mağazi Bâb 58 C.9 S.4026 H.330 Ötüken. )


Ayetler:

O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı; sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi bilir. 2/29

 Ey Adem oğulları, her mesci(de gidişiniz)de süs(lü, güzel elbiseler)inizi (üzerinize alın; yiyin için, fakat israf etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez. 7/31

De ki: “Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti?” De ki: “O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet günü de yalnız onlarındır. “İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklıyoruz. 7/32

Rabb’im dedi ( süleyman ), beni affet, bana benden sonra hiç kimseye nasip olmayan bir mülk (hükümdarlık ve mal) ver. Çünkü, sensin o çok lütfeden, sen! 38/35


- Rabb’in sana verecek ve sen râzı olacaksın. 93/5
- O seni yetim bulup barındırmadı mı? 93/6
- Seni şaşırmış bulup yola iletmedi mi? 93/7
- Seni fakir bulup zengin etmedi mi? 93/8
- Öyleyse sakın yetimi ezme, 93/9
- Dilenciyi azarlama, 93/10
- Rabb’inin nimetini anlat. 93/11





Dilenmek kötüdür ,bir günlük yiyeceği olan dilenmez:
Sehl b. El-Hanzeliyye’den; demiştir ki:.......................
“-Kimin yanında kendisine yetecek malı olduğu halde dilenirse, kendisini ateşe götürecek şeyi çoğaltmış olur” buyurdu. Nüfeyli bir diğer rivayette (“ateş” sözü yerine) “cehennemin kor ateşi”, dedi, Oradakiler:
- Ya Rasûlullah! Kişiye yetecek malın miktarı nedir? Dediler. -Nufeyli bir diğer rivâyette bunun yerine “varlığıyla beraber dilenmek uygun olmayan zenginliğin miktarı nedir? dedi -.
“Ona öğle ve akşam yemeğinde yetecek miktardır” buyurdu. -Nufeyli bir diğer rivayette bunun yerine, “Onu bir gün bir gece veya bir gece bir gün doyuracak yiyeceğinin olmasıdır” dedi ve bize bunu zikredilen bu sözlerle kısa olarak rivayet etti. (Ebû Dâvûd, K.ez-Zekât (9), Bâb 24 C.6 S.251-252 H.1629 Şamil. )

At üzerinde gelse bile, dilencinin hakkı vardır:
 Hüseyin b. Ali (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.):
“-At üzerinde gelse bile, dilencinin hakkı vardır.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.ez-Zekât (9), Bâb 33 C.6 S.296 H.1665 Şamil. )









MİRAS


Peygamberler miras bırakmaz:
Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın hanımları, Rasûlullah vefat ettiği zaman Hz. Osman’ı Hz. Ebu Bekr radıyallahu anhümâya gönderip miras hisselerini talep ettirmek istediler. O zaman ben onlara: “Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Bize varis olunmaz, bıraktığımız sadakadır!” demedi mi (nasıl miras talep edebiliriz?) dedim (ve onları bu niyetten vazgeçirdim.)” (K.S. 4750 C.13 S.346 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ferâiz 3; Müslim, Cihâd 51,(1758); Ebû Dâvud, Harâc 19,(2976,2977).


Ayetler:
- Bu, Rabb’inin kulu Zekeriyâ’ya rahmetini anıştır. 19/2
- O, Rabb’ine gizli bir seslenişle yalvarmıştı: 19/3
- Rabb’im, demişti, ben, bende kemik gevşedi; baş, ihtiyarlık aleviyle tutuştu, Rabb’im, sana duâ ile hiçbir zaman bahtsız olmadım (her dua ettikçe kabûl buyurdun, beni istediğimden mahrûm etmedin).” 19/4
- Doğrusu ben arkamdan yerime geçecek yakınlar(ımın iyi hareket etmeyeceklerin)den korktum; karım da kısır. (Ne olur) katından bana yerime geçecek bir veli lütfet.” 19/5
- “Ki (o) bana ve Yakûb oğullarına mirasçı olsun. Rabb’im, onu beğendiğin bir insan yap.” 19/6
- (Allah buyurdu): “Ey Zekeriyyâ, biz sana bir oğul müjdeleriz, adı Yahya’dır. Daha önce hiç kimseyi adaş yapmadık (ondan önce kimseye bu adı vermedik.)” 19/7




Müslüman kimse kâfir kimseye varis olamaz: kâfir de Müslüman’a varis olamaz:
Üsâme İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Müslüman kimse kâfir kimseye varis olamaz: kâfir de Müslüman’a varis olamaz.” (K.S. 4706 C.13 S.301 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ferâiz 26; Müslim, Ferâiz 1,(1614); Ebû Dâvud, Ferâiz 10,(2909); Tirmizi, Ferâiz 15,(2108). )

Yahudinin Müslüman oğluna da mirastan pay verildi:
Ebu’l-Esved ed-Düeli anlatıyor: “Hz. Mu’az’a bir yahudinin miras meselesi getirildi. Onun Müslüman oğluna da mirastan pay verdi ve dedi ki: “İslâm (galebe çalar, ona galebe çalınmaz), artar eksilmez.” (K.S. 4711 C.13 S.909-310 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Ferâiz 10,(2912,2913). )



TARIM:

Ağaç dikmek ,ekin ekmek sevap:
Bize Kuteybe ibnu Said tahdis edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâne tahdis etti. H ve yine bize Abdurrahmân ibnu’l-Mübârek tahdis edip şöyle dedi. Bize Ebû Avâne, Enes’ten tahdis etti. Enes (R) dedi ki: Rasûlullah (S) : şöyle buyurdu: “Hiçbir Müslüman yoktur ki, bir ağaç diker yâhud ekin eker de bunların hiçbirinden bir kuş yâhud bir insan yâhud bir hayvan yesin de, kendisi bundan faydalanmasın! Muhakkak buna mukabil o Müslüman için bir sadaka sevâbı olmuştur”. (Buhâri, Kitâbu’l-Muzara’a Bab 1 C.5 S.2151 H.1 Ötüken. )

Sabanla tarım kötüdür:
Ebû Umâme el-Bâhili (R) bir keresinde bir demir saban ve zirâat âletinden bir şey gördü de hemen şöyle dedi: Ben Rasûlullah (S)’tan işittim, şöyle buyuruyordu: “Bu âlet bir âilenin evine girerse, o eve muhakkak bir zelillik (horluk, hakirlik) girdirilir”. (Buhâri, Kitâbu’l-Muzâra’a C.5 S.2152 H.2 Bab 1 Ötüken. )




Arazi altın ,  gümüş vb. karşılığında yarıcıya verilmez:
İmam Mâlik anlatıyor: “Bana ulaştığına göre, Abdurrahmân İbnu Avf radıyallahu anh bir tarlayı kiraladı. Ölünceye kadar da arazi elinde kaldı. Oğlu dedi ki: “Ben, bu araziyi uzun müddet babamın elinde kaldığı için bizim malımız sanıyordum. Babam öleceği sırada tarlanın bize ait olmadığını söyledi ve tarlanın kirasından ödenmesi gereken bir miktar borcun altın veya gümüş olarak ödenmesini emretti.” (K.S. 5383 C.15 S.195 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Kirâu’l-Arz 4 (2,712). )

Kays İbnu Müslim, Ebu Cafer’den naklen diyor ki: “Medine’de muhacir aileden hiçbiri yoktur ki, üçte veya dörtte bir pay ile ziraatçılık yapmasın. Hz. Ali, Sa’d İbnu Mes’ud radıyallahu anhüm de bu çeşitten muzâra’a akdi yapmışlardı. el-Kâsım (İbnu Muhammed) ve Urve’den de benzer rivayet mevcuttur. Rivayette şu ziyade de var: “Ebu Bekr ailesi, Hz. Ömer ailesi, Hz. Osman’ın ailesi, Ali ailesi ve İbnu Sirin ailesi de.” (K.S. 5384 C.15 S.195 Akçağ, alıntısı: Buhari, Müzâra’a 8 (bab başlığı olarak kaydedilmiştir). )

Abdullah ibn Umer (R) : Rasûlullah (S), Hayber arâzisini, orada çalışmaları ve ekincilik yapmaları ve arâziden çıkacak mahsûlün yarısı onların olması şartı üzere, Hayber Yahudileri’ne verdi, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’ş-Şurut Bab 5 C.6 S.2542 H.8 Ötüken. )


Kimin arazisi varsa bizzat eksin veya kardeşine bağışlasın; ne ücret mukabili versin ne de kiraya versin:
Râfi’ İbnu Hadic radıyallahu anh anlatıyor: “Yanıma Züheyr geldi ve bana: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize faydalı bir şeyi yasakladı” dedi. Ben:
“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm her ne söyledi ise, mutlaka haktır!” dedim.
“Muhâkala’yı (tarla kiralamasını) nasıl yaptığımızı sordu. Ben de:
“Biz onu, dörtte bir ve kuru hurma ve arpadan vasklarla ücretlendiriyoruz” dedim, bunun üzerine ( Aleyhissalâtu vesselâm):
“Öyle yapmayın! Araziyi ya kendiniz ekin veya ektirin veya (kimseye vermeyip) sahip olun!” buyurdular.”
Rafi der ki: “Ben de: “(Baş üstüne!) dinlemek ve itaat etmek (borcumuzdur!)” dedim.” (K.S. 5385 C.15 S.197 Akçağ, alıntıları: Buhari, Muzâra’a 18, 19: Müslim, Büyû’ 114,(1548); Ebû Dâvud, Büyû 32,(3394); Nesâi, Müzâra’a 45,(7,44,49). )


Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Bizden bazı kimselerin ihtiyaçlarından fazla arazileri vardı. Onları: “Biz arazimizi üçte bir veya dörtte bir veya yarıya kiraya verelim dediler bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:
“Kimin arazisi varsa bizzat eksin veya kardeşine bağışlasın; ne ücret mukabili versin ne de kiraya versin!” buyurdular.” (K.S. 5387 C.15 S.199 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Müzâra’a 18, Hibe 35; Müslim, Büyû’92,(1536); Nesâi, Müzâra’a 45,(7,36,38 ). )


Zeyd İbnu Sâbit radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm muhâbereyi yasakladı. Muhâbere, tarlayı yarı, üçte bir veya dörtte karşılığında almaktır. “(kiralamak). (K.S. 5389 C.15 S.200 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Büyû’34,(3407). )

Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Muhâbereyi terk etmeyen, Allah ve Resûlü ile savaş ilan etsin.” (K.S. 5390 C.15 S.200 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Büyû’ 34, (3406).)

 Râfi’ b. Hadic’ten rivayet edildiğine göre;
O bir araziyi ekmişti, tarlayı sularken kendisine Rasûlullah (s.a.) uğrayıp:
“-Ekin kimin, tarla kimin?” diye sordu.
Râfi’:
- Tohumum ve emeğim karşılığında benim ekinim; yarısı benim, yarısı da filan oğullarının, karşılığını verdi.
Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.):
“-Ribâ muamelesi yaptınız, araziyi sahibine ver, sen de ücretini al” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.el-Büyû’ (22) Bab 31 C.12 S.463 H.3402 Şamil. )




Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot ve ateş:
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın muhacir ashabından bir adamın anlattığına göre, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdular: “Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Su, ot ve ateş.” (K.S. 5182 C.14 S.516 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Büyû’ 62, (3477). )

Bu rivayete göre, müslümanlar suları, meraları ve ateşi ortak olarak kullanırlar, diğer bir ifadeyle bunlar müslümanların ortak mallarıdırlar. Kişiler bunları şahsi mülkiyetlerine alamazlar.
Bir müslümanın henüz ulaşamadığı (ot, odun, su (toprak) gibi bir şeye önce ulaşan kimse ona sahip olur:
Esmer İbnu Mudarris radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bir müslümanın henüz ulaşamadığı (ot, odun, su (toprak) gibi bir şeye önce ulaşan kimse ona sahip olur.” bunun üzerine halk çıkıp (mubah şeyleri sahiplenmek maksadıyla) birbirleriyle hızlıca (sınır) işaretleme yarışına girdiler.” (K.S. 5183 C.14 S.517 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, İmâret 36, (3071). )





FAİZ-  ALIŞ VERİŞ



Peşin değişme de olsa farklı  kalite malların  değişiminde faiz vardır:
Ebû Said el-Hudri (R) şöyle demiştir: (Bir kerresinde) Bilâl Peygamber’e berni denilen en iyi cins hurma getirdi. Peygamber, Bilâl’e:
- Bu hurma neredendir?” dedi.
Bilâl:
- Yanımızda ergin nevi’den hurma vardı. Ondan iki sâ’ ölçeğini bunun bir sâ’ ölçeği ile değiştirdim. Bunu Peygamber’e yedirmek için yaptım dedi, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (S):
- “Eyvah, eyvah! Bu Ribâ'nın kendisidir; sakın böyle yapma!.. Fakat iyi hurma satın almak istediğinde âdi hurmayı ayrıca sat, sonra parası ile bu iyi hurmayı satın al” buyurdu. (Buhâri Kitâbu’l-Vekâle C.5 S.2143-2144 H.12 Ötüken. )

Peşin değişikliklerde faiz yoktur:
Amr ibnu Dinâr bu hadisi ez-Zuhri’den; o da Mâlik ibn Evs’ten tahdis ediyordu. Bu Mâlik ibn Evs bir sahâbi meclisine gelip:
- Yanında (dinârları dirhemle) bozabilecek kimse var mı? Diye sordu.
Cennetle müjdelenenlerden olan Talha (R):
- Ben varım. Bizim hazinecimiz Gâbe ormanından gelince paranı bozayım, dedi.
Râvi Sufyân ibn Uyeyne: Bu hadis bizim ez-Zuhri’den ezberlediğimiz hadistir ki, içinde hiçbir kelime ziyâde yoktur, demiş (ve böylece hadisin kuvvet ve katiliğini temin etmiş)tir. Ez-Zuhri şöyle dedi: Bana Mâlik ibn Evs haber verdi ki, kendisi Umer ibnu’l-Hattâb’dan işitmiştir. Umer ibnu’l-Hattâb (R), Rasûlullah (S)’ın şöyle buyurduğunu haber veriyordu:
“Altını altın ile satma ve değiştirme ribâdır, Ancak iki tarafın bir birine ‘Ha al, ha ver’ diyerek, elden ele peşin verip almış olmaları hâli müstesnâdır. Buğdayı buğdayla tebdil (değiştirme)de ribâdır. Ancak iki tarafın birbirine ‘Ha al, ha ver’ diye peşin alıp vermeleri müstesnâdır. Hurmayı hurma ile satmak da ribâdır. Ancak ‘Ha al, ha ver’ denilmesi hâli müstesnâdır. Arpayı arpa ile satmak da ribâdır; ancak ‘Ha al, ha ver’ denilmesi müstesnâdır”. (Buhâri, Kitâb’l-Buyû C.4 S.1969 H.84 Ötüken.






Fiyatlara taban veya tavan (narh) koyulabilir:
İbnu’l-Müseyyeb’ten naklen: Ömer (radıyallahu anh). Pazara uğramıştı. Orada Hâtıb İbnu Ebi Belte’ya uğradı. Hatibin (ucuz fiyatla) kuru üzüm sattığını görünce: “Ya fiyatı diğerlerinin seviyesine yükseltirsin yahut Pazarımızdan gidersin” diye ihtar etti.” (K.S. 375, Muvatta, Büyû 57,(2,65), Beyan Yayınları, Muvatta C.3 S.224 H.57 )

Fiyatlara taban veya tavan (narh) koyulabilir:
 Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir adam gelerek: “Ey Allah’ın Resûlü, bizler için eşyalara fiyat tespit ediver” diye müracaatta bulundu. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): “Hayır fiyat koymayayım (rızka bolluk vermesi için) Allah’a dua edeyim” cevabını verdi. Arkadan bir başkası gelerek: (Ortalık pahalandı eşyaların) fiyatını bize siz tespit ediverin” diye talepte bulununca bu sefer: “Hayır rızkı bollaştırıp, darlaştıran Allah’tır. Ben hiçbir kimseye zulmetmemiş olarak Allah’a kavuşmak istiyorum” cevabını verdi”. (K.S. 376 C.3 S.153 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Büyû 51,(3450). )





GİYİM KUŞAM:

Peygamber, Yahudi ve Hıristiyanlara muhalefet edilmesi gerektiğini söyledi:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yahudiler ve Hıristiyanlar (saçlarını ) boyamazlar. Siz onlara muhâlefet edin.” (K.S.2111 C.7 S.483 Akçağ 1988, alıntısı: Buhâri, Libâs 67, Enbiya 50; Müslim, Libâs 80, (2103); Ebû Dâvud, Tereccül 18,(4203); Nesâi, Zinet 14,(8,137); Tirmizi, Libâs 20,(1752). )

Bu hadis Tirmizi’de “(Saçınızdaki) aklıkların rengini değiştirin, Yahudilere benzemeyin!” şeklinde gelmiştir.


Peygamber, vahiy gelmeyen hususlarda, Ehl-i Kitab’a muvafakati severdi :
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Ehl-i Kitap, saçlarını alınlarına döküyorlardı, müşrikler de ayırıyorlardı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (vahiyle) emir gelmeyen hususlarda Ehl-i Kitab’a muvafakatı severdi. Saçını alnı üzerine o da serbest bıraktı. Sonra (ortadan) ayırarak (sağ ve sola) tarardı.” (K.S. 2131 C.7 S.507-508 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Libâs 70; Müslim, Fedâil 90, (2336); Ebû Dâvud, Tereccül 10,(4188); Nesâi, Zinet 62,(8,164). )



Saçlarınızı siyaha boyamayın:
Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Ebu Kuhâfe, Fetih günü Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a getirilmişti. Saçları köpük gibi bembeyazdı. Aleyhissalâtu vesselâm: “Bunu hanımlarından birine götürün(de bunun saç ve sakalının rengini) değiştirsin. Fakat siyah(a boyamak)tan da kaçınınız” buyurdular.” (K.S. 7078 C.17 S.17 S.467 Akçağ, alıntısı: İbn-n Mace 3624. )

En iyi boya şüphesiz şu siyahtır:
Süheybü’l-Hayr radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “(Ağaran saç ve sakallarınızı boyamada) kullandığınız en iyi boya şüphesiz şu siyahtır. (Çünkü siyah boya kadınlarınızı size daha çok rağbet ettiricidir, düşmanınızın içinde de hakkınızda daha çok korku doğurucudur.” (K.S. 7079 C.17 S.468 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 3625. )






Peygamberin kırmızı elbise giydi :
Hilâl İbnu Âmir babasından naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı Mina’da halka hitap ederken gördüm. Sırtında kırmızı bir bürde vardı ve katırının üstünde idi. Hz. Ali radıyallahu anh da önüne durmuş, Aleyhissalâtu vesselâm’ın söylediklerini tekrarlıyordu.” (K.S. 5276 C.15 S.71 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, libas 21,(4076). )

Hz. Bera radıyallahu anh anlatıyor:“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm orta boylu idi. Ben onu kızıl bir hulle içerisinde gördüm. Ben aleyhissalâtu vesselâmdan daha güzel bir şeyi hiç görmedim.” (K.S. 5277 C.15 S.73 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Libas 35, Menâkıp 23; Müslim, Fezâil 91,(2337); Ebû Dâvud, Libas 21,(4072); Tirmizi, Libas 4,(1724); Nesâi, Zinet 94,(8,203). )


İbnu Amr İbni’l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Üzerinde kırmızı renkli iki giyecek bulunan bir adam geldi ve Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a selam verdi. Ama aleyhissalâtu vesselâm adamın selamını almadı.” (K.S. 5278 C.15 S.72 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Libâs 20,(4069); Tirmizi, Edeb 45,(2808). )

 Beni Esed’den bir kadın anlatıyor: “Bir gün, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın zevcelerinden Zeyneb’in yanında idim ve kızıl toprakla onun elbiselerini boyuyorduk. Biz bu işle meşgulken Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çıkageldi. Ancak kızıl toprağı görünce geri döndü. Zeynep bu hali görünce, Aleyhissalâtu vesselâm’ın bunu mekruh addettiğini anladı ve derhal elbiselerini yıkadı ve bütün kırmızılığı örttü. Aleyhissalâtu vesselâm geri döndü ve âniden geldi. (Boyadan) hiçbir şey görmeyince içeri girdi.” (K.S. 5279 C.15 S.73 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Libâs 20,(4071). )




Peygamber altın yüzük taktı ve takılmasına müsade etti:

Abdullah ibn Umer (R), Nâfi’e şöyle tahdis etmiştir: Peygamber (S) evvelâ altından bir mühür yaptırdı. Bunu takındığı zamân yazılı kaşını avucunun içine alırdı. Peygamber’in elinde altın yüzük gören insanlar da altından yüzükler yaptırdılar. Bunun üzerine Peygamber minbere çıktı da hamd ve senâ etti ve akabinde:
-”Ben bu altından mühür yüzüğü yaptırmıştım. Fakat ben onu bundan sonra takmayacağım” buyurdu da, parmağından onu çıkarıp attı.Bunun üzerine insanlar da altın yüzüklerini ellerinden çıkarıp kırdılar.
Râvi Cüveyriye: Ben Nâfi’nin “Yüzüğü sağ eline takardı” dediğini kuvvetle sanıyorum, demiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Libâs H.93 C.13 S.5915 Bab 53 Ötüken.

Sa’id İbnu’l-Müseyyeb anlatıyor: “Hz. Ömer Süheyb (radıyallahu anhümâ)’e “Niye parmağında altın yüzük görüyorum ?” dedi. Beriki: “Onu senden daha hayırlı olan da gördü, ama ayıplamadı” deyince, Hz. Ömer:
“O da kimmiş?” dedi. Süheyb: “Resûlullah!” cevabını verdi.” (K.S. 2098 C.7 S.472 Akçağ, alıntısı: Nesâi, zinet 42, (8,164,165). )

Peygamber altın yüzüğü yasakladı ve gümüş yüzük tavsiye etti:
İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adamın elinde altından bir yüzük gördü. Onu çıkarıp attı ve:
“Biriniz tutup ateşten bir parçayı alıp eline koyuyor!” buyurdu. : “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) gidince adama: “Yüzüğünü al (başka sûrette) ondan faydalan” dediler. O: “Hayır! Vallâhi ebediyen almayacağım, onu: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) attı” dedi.” (K.S. 2096 C.7 S.471 Akçağ, alıntısı: Müslim, Libâs 52,(2090). )


Bireyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına, parmağında demir yüzük bulunan bir adam uğramıştı. (Yüzüğü görünce): “Niye bazılarının üzerinde ateş
ehlinin süsünü görüyorum!” buyurdu. Adam derhal onu çıkarıp attı. Sonra parmağında sarı renkli (pirinç) yüzük taşıyor olduğu halde geldi. Bu seferde:
“Niye sende putların kokusunu hissediyorum?” dedi. Bilahare adam altın yüzük takmış olarak geldi. Bu sefer de:
“Sende niye cennet ehlinin süsünü görüyorum?” dedi. Bunun üzerine adam:
“Öyleyse yüzüğüm neden olsun?” diye sordu.
“Gümüşten dedi. Ancak ağırlığı bir miskale ulaşmasın.” (K.S. 2095 C.7 S.470 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Libâs 43, (1786); Ebû Dâvud, Hatem 4,(4223); Nesâi, Zinet 47,(8,172). )


Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir miktar ipek alıp sağ avucuna koydu, bir miktar da altın alıp sol avucuna koydu, sonra da:
“Şu iki şey ümmetimin erkek kısmına haramdır!” buyurdu.”
(K.S. 5286 C.15 S.80 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Libâs 14,(4057); Nesâi, Zinet 40,(8,160).







Sakal:
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bıyıkları kazıyın, sakalları serbest bırakın.” (K.S. 2133 SC.7 S.511 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Libâs 64,65; Müslim, Tahâret 53,(259); Ebû Dâvud, Tereccül 16,(4199); Tirmizi, Edeb 18,(2764); Nesâi, Tahâret 15,(1,16). )

Abdullah İbnu Amr İbni’l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sakalından enine ve boyuna alırdı.” (K.S. 2136 C.7 S.514 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Edeb 17,(2763) )




Uyluk avret yeri değildir:
Rasûlullah (S), Hayber gazasına çıkmıştı. Hayber'ln yanıbaşında sabah namazını daha karanlık iken kıldık. Sonra Allah'ın Peygamberi (hayvanına) bindi. Ebû Talha da bindi, ben de Ebû Talha'nın terkisinde idim. Allah'ın Peygamberi, Hayber'in sokağı içi­ne sürdü. Benim dizim Allah'ın Peygamberi'nin uyluğuna dokunur hâldeydi. Sonra izârını (yânı futasını) uyluğundan sıyırdı. Hattâ Al­lah'ın Peygamberi'nin uyluğunun aklığı hâlâ gözümün önündedir. Buhari,Namaz:12


İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” uyluğu avret addetti.” (K.S. 2682 C.8 S.523 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Edep 40,(2798). )



Diz kapağı avret :
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: “Ey Ali, dizini çıkarma, ne canlı, ne ölü, başkasının dizine de bakma” buyurdu. (K.S. 2681 C.8 S.523 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Cenâiz 32,(3140). )

Diz kapağı avret değil:
...Bu sırada Ebû Bekr, elbisesinin eteğini diz ka­paklarını açıncaya kadar toplayarak (telâşla) çıkageldi...Buhari,sahabelerin faziletleri:5

Enes b. Mâlik’ten rivayet: “Uhud harbinde, Yemin olsun ki, Âişe binti Ebi Bekir ile Ümmü Süleym’i paçalarını sıvamış halde gördüm. Baldırlarının bileziklerini görüyordum. Su tulumlarını taşıyor, sonra gâzilerin ağızlarına boşaltıyorlardı. (Müslim, C.8 H.136/655 Sönmez Neşriyat. )





HAYVANLAR:




Fare ,maymun:

Mesh edilmiş insan soyu devam eder:
Ümmü seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm fareye fuveysika der ve şunu ilave ederdi:
“Ben bunu meshe uğramışlardan biliyorum. Çünkü o, kendisine (içmesi için) deve sütü konulsa onu içmez. Ama koyun sütü verilirse onu içer.” (K.S. 5965 C.16 S.442 Akçağ 1993, alıntısı. Rezin tahriç etmiştir. Buhari’de kaydedilmiştir, Bed’ül-Halk 15; Müslim, Zühd 62, (2997). )


Mesh edilmiş insan soyu devam etmez:
İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah’ın resulü! Maymun ve domuzlar, Allah Teâla’nın mesh ettiği insanlardan mı?” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Allah Teâla hazretleri bir kavmi helak etti mi ona nesil (devam) vermez. Maymun ve domuzlar daha öncede vardı.” (K.S. 5966 C.16 S.444 Akçağ, alıntısı, Müslim, Kader 33,(2663). )


Yılan :

Yılanı öldürmek için  3 gün bekle:
.....Medine’de Müslüman olan cinler var. Onlardan birini (yılan şeklinde ) görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır.” (K.S. 4942 C.14 S.14 S.154 Akçağ, alıntısı. Müslim , Selam 139,(2236); Ebu Dâvud, Edeb 174,(5256, 5257); Tirmizi, Ahkâm 2,1484); (Bazı Tirmizi nüshalarında Sayd bölümünde (17.bab’ta) gelmiştir. )


Hemen öldür:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim, yılanı (intikam) arar diye (öldürmez) bırakırsa bizden değildir. Biz onlarla harb ettiğimiz günden beri onlarla sulh yapmadık.” (K.S. 4944 C.14 S.14 S.156 Akçağ, alıntısı. Ebu Dâvud, Edeb 174, (5250). )


Hayvanların kulaklarının damgalanması:
Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: peygamber (S) deve ahırında zekât develeriyle meşgûl bulunduğu bir sırada yeni doğan kardeşim Abdullah’ı teberrük en hurma çiğnemeye damağını oğalaması için yanına getirdim. Bu sırada Peygamber’i zekât koyunlarına -öyle sanırım ki- kulaklarına- damga vururken gördüm. (Buhâri, Kitâbu’z-Zebâıh ve’s-Sayd Bab 35 H.67 C.12 S.5607 Ötüken 1988.)
Ayet:
(O şeytan)ki Allah ona lânet etti ve o da, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım.” dedi.” 4/118

- Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!” Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır. 4/119

AV:

Av hayvanı avladığını yerse o et yenmez:
..... Adiyy b. Hatim’den demiştir ki:
Peygamber (s.a.)’e biz köpeklerle avcılık yapıyoruz. (bu hususta ne buyurursunuz?), diye sordum. Bana:
“-Eğer (avın üzerine) eğitilmiş köpeklerini gönderiyorsan ve (onları gönderirken) üzerlerine besmele çekiyorsan, sana yakaladıkları avlardan yiyebilirsin, isterse (avı yakalayan köpek onu) öldürmüş olsun, fakat köpek (yakaladığı hayvanın bir kısmını) yerse, o başka. Eğer köpek (avın bir tarafını) yemişse sen (onu) yeme. Çünkü (köpeğin) onu kendisi için yakalamış olmasından korkarım.” cevabını verdi. (Ebû Dâvûd, K.es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2848 C.11 S.20 Şamil, ayrıca. Buhari, vudu 33, buyû’3, zebâih 2-3, 7-10, tevhit,13; Müslim, sayd 1-3; Tirmizi, sayd 1,6; İbn Mâce, sayd 3. )

...... Adiyy b. Hâtim’den demiştir ki:
Peygamber (s.a.) :
“Eğittikten sonra besmele çekerek (av üzerine) gönderdiğin bir köpek ya da şahinin senin için yakaladığı avı yiyebilirsin” buyurdu.
Ben de:
-(Avı) öldürmüşse de mi? diye sordum.
“- Eğer onu öldürmüş de onun hiçbir tarafını yememişse onu ancak senin için yakalamış demektir.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. Es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2851 C.11 S.25 Şamil. Ayrıca, Tirmizi, Sayd 3. )

Av hayvanı avladığı nı yerse o et yenir:
... Ebu Sa’lebe’tü’l Huşeni’den demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) köpeğin avladığı av hakkında (şöyle) buyurdu:
“Köpeğini (avın üzerine) besmele çekerek göndermişsen (onun yakaladığı avı) yiyebilirsin. İsterse o avın bir tarafını yemiş olsun. Kendi ellerinle avladığını da ye!” (Ebû Dâvûd, K.es-Sayd (16), Bâb 22-23 H.2852 C.11 S.26 Şamil. Ayrıca, Ahmed b. Hanbel, IV-195. )

GÜNAHLAR:

Allah günah işlememizi normal karşılar:
Ebu Hüreyre’den, Resûlullah’a atfen: “............ Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi toptan yok eder, günah işleyip istiğfar edecek yeni bir mahlûk yaratır ve onları mağfiret ederdi.” (K.S. 5370 C.15 S.179 Akçağ alıntısı: Tirmizi, Cennet 2,(2528); İbnu Mâce, Siyâm 48,(1752). )

Ayet:
Hayır, kim sözünü yerine getirir ve (günâhtan) sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever. 3/76

- Görmediler mi, onlardan önce nice nesiller yok ettik; hem onlara yeryüzünde size vermediğimiz şeyleri vermiştik ve göğü de üzerlerine bol bol boşaltmıştık ve ırmakları ayaklarının altından akar kılmıştık. Fakat günahlarından ötürü onları helak ettik ve onların peşinden başka bir nesil yarattık. 6/6



Ameller pazartesi ve perşembe Rabbe yükseltilir:

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ameller her Perşembe ve Pazartesi günü arz edilir. Aziz ve Celil olan Allah o gün Allah’a hiçbir şirk koşmayan kulun günahını affeder. Bundan sâdece kardeşiyle arasında düşmanlık -küskünlük- olanı istisna eder, (onu affetmez) ve der ki: “Bu ikisini barışıncaya kadar terk edin.” (K.S. 3427. C.10 S.219 Akçağ, alıntıları: Müslim, Birr 36,(2565); Muvatta, Hüsnü’l-Hulk 17, (2,908); Ebû Dâvud, Edeb 55,(4916); Tirmizi, Birr 76,(2024). )


Ameller her gün Rabbe yükseltilir:
Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm aramızda ayağa kalkıp şu beş cümleyi söyledi:
“Allah Teâla Hazretleri uyumaz, zaten O’na uyku da yakışmaz. Kıstı (tartıyı, rızkı) indirir ve kaldırır. Geceleyin yapılan amel, gündüzleyin yapılandan önce; gündüzleyin yapılan amel de geceleyin yapılan amelden önce Allah’a yükseltilir............ (K.S. 3482 C.10 S.286 Akçağ alıntısı: Müslim, İmân 293 (179). )




İBADETLER:




ABDEST



Uyku abdesti bozmaz:
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah’ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı:
(Enes’ten bunu rivayet eden) Katade’ye:
“Bu sözü Enes’ten bizzat işittin mi? diye sormuştu:
“Vallahi evet!” diye te’yid etti.” (K.S.3675 C.10 S.466 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hayz 125,(376); Ebû Dâvud, Tahâret 80,(200); Tirmizi, Tahâret 58,(78). )

Abdullah İbni Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) horlayıncaya kadar uyudu. Sonra kalkıp namaz kıldı.” (K.S.6142 C.16 S.595 Akçağ, alıntısı: İbni Mace, Taharet bölümü 475. )

Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“-Biriniz sabah (namazın)dan önce iki rekat (sünnet)i kılınca sağ tarafına yatıp uzansın.”...................... (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.7 H.1261 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 194. )

Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) gece namazını kıldıktan sonra, eğer ben uyanık olursam benimle konuşurdu; uyur olursam, beni uyandırır, iki rekat namaz kıldıktan sonra müezzin gelip sabah namazı vaktinin girdiğini kendisine haber verinceye kadar yatardı. Buna müteâkib iki rekatlık kısa bir namaz kıldıktan sonra namaza çıkardı. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.12 H.1262 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 26; Müslim, müsâfirin 133. )

Uyku abdesti bozar:
Hz. Ali (r.a.) den, Rasûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Dübürün bağı gözlerdir. Kim uyursa abdest alsın.” (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bab 80 C.1 S.366 H.203 Şamil, ayrıca İbni Mace tahâre 62. )

İbnu Abbâs Mes’ud radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın o uykusu, kendisi yani Hz. Peygamber oturur iken olmuştur. (K.S.6143 C.16 S.595 Akçağ, alıntısı: İbni Mace, Taharet bölümü 476. )





Osurmak ses ve koku olmazsa abdesti bozmaz:

Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ses ve koku olmadıkça ab dest alınmaz.”
Bir rivâyette şöyle gelmiştir: “Biriniz mescitte iken, kabaları arasında bir yel hissetse ses işitmedikçe veya koku duymadıkça dışarı çıkmasın.” (K.S. 3652 C.10 S.447 Akçağ, rivayet edenler: Buhari, vudû 4,34; buyû, 5; Müslim, hayz 98,99; Ebû Dâvud tahâre 67; salat 192; Tirmizi, tahâre 56; Nesâi, tah3are 114; İbn Mâce, tahâre 74. )

Osurmak ses ve koku olmazsada abdesti bozar:
Bize Ma’mer, Hemmâm ibn Münebbihten haber verdi ki, Ebû Hureyre (R)’den şöyle derken işitmiştir: Resûlullah (S): “Kendisinde hades meydana gelen kimsenin namâzı, o kimse ab dest almadıkça kabûl olunmaz” buyurdu. Hadramevt ahâlisinden bir kimse: “Ya Ebâ Hureyre, hades nedir?” diye sordu. Ebû Hureyre: “Sessiz veyâ sesli yel” cevabını verdi. (Buhari, Kitâbu’l-Vudû Bab 2 C.1 S.288 H.1 Ötüken. )
Not: Birinci rivayette kasdedilen osurmak şüphesidir.Şüphe üzerine abdest alınmaz anlamına gelir.Bu nedenle ikinci rivayetle aralarında bir çelişki yoktur.Genel anlam :Osurmak abdesti bozar, şüphesi bozmaz.




Kadına dokunmak / öpmek abdesti bozmaz:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlarından birini öptü, sonra dönüp namaza gitti, abdest tazelemedi.”
Urve rahimehullah der ki: “Kendisine: “Bu sizden başka hanımı olmamalı!” dedim, Hz. Aişe gülmekle cevap verdi.” (K.S.3668 C.10 S.461 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tahâret 121,(1,104); İbnu Mâce, Tahâret 69,(502). )

Kadına dokunmak / öpmek abdesti bozar:
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Erkeğin hanımını öpmesi ve ona eliyle dokunması hep mülamese (değme) sayılır. Öyleyse kim hanımını öperse veya eliyle dokunursa ab dest alması gerekir.” Bu rivayetin bir benzeri İbnu Me’sud’dan gelmiştir. (K.S.3669 C.10 S.461 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Tahâret 64,(1,43). )






Cinsel organa tutmak abdesti bozar:
Talk İbnu Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanına geldik. (Biz huzurlarında iken) bir adam geldi. Sanki o bir bedevi idi.
“Ey Allah’ın Resûlü! dedi, kişi abdest aldıktan sonra zekerine değerse ne gerekir (abdesti bozulur mu, bozulmaz mı?)” Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi:
“O, kendisinden bir parça değil midir?” (K.S. 3671 C.10 S.463 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tahâret 71,(182,183); Tirmizi, Tahâret 120,(1,101). Bu metin tirmizinindir.
Cinsel organa tutmak abdesti bozmaz:
Büsre Bintu Saffan (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Zekerine değen abdest almadıkça namaz kılmasın.” (K.S.3672 C.10 S.464 Akçağ, alıntıları: Tirmizi Tah3aret 61,(82,83,84); Muvatta, Tahâret 58,(1,42); Ebû Dâvud, Tahâret 70,(181); Nesâi, Taharet 118,(1,100). )





Sarık üzerine mesh olur:
Hz. Bilal (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri ve örtüsü üzerine meshetti.” (K.S. 3696)

Ebû Dâvut’un rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ihtiyacı için (araziye) çıkardı. Ben de O’na su taşırdım. (Kazayı hâcet yapınca) abdest alırdı. Bu sırada sarığı ve “bot”ları üzerine mesh ederdi.” (K.S.3697 C.10 S.487-488 Akçağ, alıntıları: Müslim, Tahâret 84,(275); Ebû Dâvud, Tahâret 59,(153); Tirmizi, Tahâret 75,(101); Nesâi, Tahâret 86,96 (1,75,81). )

Sarık üzerine mesh olmaz:
Ebu Ubeyde İbnu Muhammed İbni Ammâr İbni Yâsir anlatıyor: “Câbir İbnu Abdillah (radıyallahu anh)’a mest üzerine mesh etme hususunda sordum.
“Ey kardeşimin oğlu, bu sünnettir” buyurdu. Bunun üzerine sarık üzerine mesh etme hakkında sordum:
“Saça meshet!” diye cevap verdi.” (K.S.3698 C.10 S.488 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Tahâret 75,(102). )

Hz. Câbir radıyallahu anh’ten anlatıldığına göre, kendisine sarık üzerine mesh etmekten sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
“Hayır, olmaz, su ile saça değilmelidir!” (K.S.3609 C.10 S.419 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Tahâret 38,(1,35). )





Muğire (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestin üst ve aşağı kısımlarını mesh ederdi. (K.S.3704 C.10 S.494 Akçağ, alıntısı: Tirmizi )

Ebû Dâvud’un rivayetinde şöyle gelmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestlerin sırtlarına mesh ederdi.”
Tirmizi’nin bir başka rivayetinde de böyle denmiştir. (K.S.3705 C.10 S.494 Akçağ, alıntıları: Tirmizi 72,73,(97,98); Ebû Dâvud, Tahâret 63,(161,165); Nesâi, Tahâret 63,(1,62). )




Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (mesh müddetini) yolcu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu:
Şüreyh İbnu Hâni anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’ye mest üzerine mesh etmekten sormaya geldim. Bana:
“Sana Ebu Talib’in oğlu (Hz.Ali) (radıyallahu anh)’yi tavsiye ederim, git ona sor. Zira o, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur!” dedi. Bunun üzerine gidip ona sordum. Şu cevabı verdi:
“Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (mesh müddetini) yolcu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu.” (K.S.3709 C.10 S.496 Akçağ, alıntıları: Müslim, Tahâret 85,(276); Nesâi, Tahâret 99,(1,84); İbnu Mâce, Tahâret 86,(552). )

Meshin müddeti sınırsız:
Ubey İbnu İmâre (Radıyallahu anh)-ki bu Sahâbi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte her iki kıbleye namaz kılan ilklerdendir- anlatıyor: “Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a gelerek sordum:
“Ey Allah’ın Resulü! Mestlerin üzerine mesh edeyim mi?”
“Evet!” buyurdular. Ben tekrar:
“Bir gün mü? Dedim.
“Bir gün!” buyurdular. Ben tekrar:
“İki gün (olsa)?” dedim.”İki gün!” buyurdular. Ben tekrar:
“Üç gün (olsa)?” dedim.
“Evet! Dilediğin kadar!” buyurdular.” (K.S. 3711 C.10 S.497 Akçağ, alıntısı, Ebû Dâvud Bab 61 K.Tahâre (158). )





Ateşte pişen şeyler yiyince abdest alın :
Ebu Hüreyre (Radıyallahu anh)’den nakledildiğine göre, Ebu Hüreyre mescit de abdest alırken yanına Abdullah İbnu Kârız gelir. Ona, Ebu Hüreyre şu açıklamayı yapar: “Bir keş (kurumuş çökelek) parçası yedim, bu sebeple abdest alıyorum. Çünkü ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın “Ateşte pişen şeyler yiyince abdest alın” dediğini işittim.” (K.S.3681 C.10 S.472 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hayz 90, (532); Nesâi, Tahâret 122,(1,105,106); Tirmizi, Tahâret 58,(79); Ebû Dâvud, Tahâret 76,(194). Bu, Müslim’in lafzıdır. Müslim’de Hz. Aişe’den buna benzer rivâyet mevcuttur. )

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) koyun budu yedi ve namaz kıldı, abdest almadı:
İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) koyun budu yedi ve namaz kıldı, abdest almadı.”
Buhari'nin bir başka rivayetinde: Tencereden eliyle etli kemik aldı” denmiştir.
Müslimin bir rivayetinde: “Budu kemirdi, sonra namaz kıldı, abdest tazelemedi” denmiştir. (K.S. 3686 C.10 S.474 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vudû 50, Et’ime 18, Müslim, Hayz 91,(354); Muvatta, Tahâret 91, (1,25); Ebû Dâvud, Tahâret 75,(187); Nesâi, Tahâret 123,(1,108). )



GUSUL ABDESTİ


Sünnet mahalli yerini bulursa gusul gerekir:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Erkek kadının dört uzvu arasana çöker ve kadına mübâşeret ederse gusül vacib olur.”
Bir rivâyette de şu ziyade var:... İnzal olmasa bile.”
Ebu Dâvud’un rivayetinde dört uzvu kelimesinden sonra” ... hitana (sünnet mahalli) hitanı kavuşursa, gusül vacip olur” denmiştir. (K.S.3733 C.10 S.523 Akçağ, alıntıları Buhari, Müslim, İbni Mace, Ebû Dâvud, (Kaynak tafsilatları K.S.3734 ci rivayetten: Buhari, Gusl 28; Müslim Hayz 87,(348); Muvatta, Tahâret 71, (1, 45,46); Ebû Dâvud Tahâret 84, (216); Nesâi, Tahâret 129,(1,110,111); İbnu Mâce, Tahâret 111,(610). )

Gusül için meni gelmesi gerekir:
Ebu Sa’id (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ensâr’dan birine adam göndererek, yanına çağırttı..
Aleyhissalâtu vesselâm:
“Herhalde sana acele ettirdik?” buyurdu. Ensâri:
“Evet ey Allah’ın resulü! deyince:
“Acele ettirilir veya inzal olmasan gusletmen gerekmez. Sadece abdest gerekir” buyurdular.” (K.S. 3735 C.10 S.525 Akçağ, alıntıları: Buhari, Müslim ve Ebû Dâvud. )

Müslim’in bir diğer rivayetinde: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Suyu (yıkanmayı), su (meninin gelmesi) gerekir” buyurdu” denmiştir. (K.S. 3736 C.10 S.525 )





NAMAZ





Seferilikte namaz iki rekat:
Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Kurban bayramında kılınan namaz iki rek’attir, Fıtır (Ramazan) bayramında kılınan namaz iki rek’attir, sefer namazı iki rek’attir, cuma namazı da iki rek’attir. Bunlar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın lisanı üzere tamamdır, kısaltma yoktur.” (K.S. 2334 C.8 S.231 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Cum’a 37,(3,111), Taksir 1,(3,118), İdeyn 11,(3,183). )

Seferilikte dört rekat da kılınabilir:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte umre yapmak üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktık. Medine’ye gelince:
“Ey Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?)” dedim. Şu cevabı verdi:
“Ey Aişe güzel yaptın!” buyurdu ve işimde beni kınamadı” dedi.” (K.S.29922 C.9 S.246 Akçağ, alıntısı:Nesâi,Taksiru’s-Salât4,(3,122) )







Seferilikte nafile kılınır:
Âmir İbnu Raba (R) haber verip şöyle demiştir: Ben Resûlullah (S)’ı binek deve üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nâfile namâzı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namâzda yapmaz idi.
Ve leys şöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezid), İbnu Şihâb’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Sâlim: Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nâfile namâzı kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi.
Abdullah ibnu Umer şöyle demiştir: Resûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi cihete yönelik olursa olsun, nâfile namâzı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir namâzını da edâ ederdi. Şu kadar var ki Rasûlullah, binek üzerinde farz namâzı kılmazdı. (Buhâri, Eb-vâbu Taksiri’s-Salât Bab 9 C.3 S.1063-1064 H.17 Ötüken. )
Seferilikte nafile kılınmaz:
Hafs ibnu âsım tahdis edip şöyle demiştir: İbnu Umer (R) sefere çıktı da, şöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O’nun seferde nâfile kılar olduğunu görmedim, Zikri yüce olan Allah da: (mealen) (= Muhakkak Allah Elçisi’nde size güzel bir örnek vardır)” (el-Ahzâb: 21 ) buyurdu. (Buhari, Ebvâbu Taksiri’s-Salât Bab 11 C.3 S.1066 H.20 Ötüken. )










Seferi halinde cem olur:
 İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu halinde iken öğle ve ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi.” (K.S. 2912 C.9 S.238 Akçağ, alıntısı: Buhari, Taksiru’s-Salât 13. )

Sefer, korku veya başka bir zorluk olmadan namazlar cem edilebilir :
 Ya’lâ b. Ümeyye’den; demiştir ki:
- Ömer b. Hattâb’a. “Aziz ve celil olan Allah sadece “Eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından korkarsanız” dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl buluyorsunuz?” dedim. Ömer (r.a.) dedi ki:
- Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)’den sordum.
“-Bu, aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nın sadakasını alınız” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 1 C.4 S.374 H.1199 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirun 4; Tirmizi, tefsiru sûre (4); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1;İbn Mâce,ikâme 73.)

İbn Abbas (r.a.)’den; demiştir ki:
- Resûlullah (s.a.) korku ve yağmur olmaksızın Medine’de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem etti (ikisini bir arada kıldı).
İbn Abbâs’a Resûlullah (s.a.’ın bununla neyi kastettiği sorulunca:
- Ümmetine kolaylık getirmeyi murad etti, diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C 4 S.397 H.1211 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirin 54; Tirmizi, mevâkit 24; Nesâi,mevâkit 47.)

Yağmur tehlikesi altında cem olur:
 Abdullah b. Abbâs’tan; demiştir ki:
-Resûlullah (s.a.) korku ve sefer olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir arada kıldı.
Mâlik dedi ki: “Ben bunun yağmur hakkında olduğunu zannediyorum.”
Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisin benzerini Ebû’z-Zübeyr b. Seleme ile Kürretü’bnü Halid de rivâyet etmiştir. (Ebû’z-Zübeyr) dedi ki:
- (Bu hâdise) Tebûk seferine çıktığımızda oldu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C.4 S.393 H.1210 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 54, Tirmizi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47. )


... Abdullah b. Ömer (r.a.)’in rivâyet ettiğine göre Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki, Allah(ü Teâla) onların namazlarını kabul etmez: Kendisini istemeyen bir topluluğa imamlık eden kimse, namazı sonra (yani vakti geçtikten sonra) kılan kimse, hürriyetine kavuşturduğu köleyi (tekrar) köle edinen kimse.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 62 C.2 S.438-439 H.593 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 149; İbn Mâce, İkâme 431. )
Not: Son rivayet namazı sonraya  bırakanın cem yaparak kötü bir iş yaptığı belirtilsede ,cem bazen de erkene alarak yapılmaktadır.Bu nedenle tutarlı değildir.




Üç millik mesafede namazlar kısaltılabilir:
Enes (radıyallahu anh)’in anlattığına göre kendisinden kasru’s-salât yani namazın kısaltılması hakkında sorulmuştu. Şöyle cevap verdi:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç millik mesafeyi veya -Şu’be’nin şekkine (zannına) göre - üç fersah mesafeyi dışarı çıktı mı iki rekat kılar.” (K.S. 2897 C.9 S.227 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 12,(691); Ebû Dâvud, Salât 271,(1201). )

Ayet:
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. 4/101







Bir vaktin namazı iki kez kılınabilir:
... Ubâde b. Es-Sâmit (r.a.)den, demiştir ki;
- Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“Benden sonra size, meşgûliyetleri kendilerini (Efdal) vakti geçinceye kadar namazlarını vakitlerin(de edâ)dan alıkoyan emirler âmir olacak. İşte o zaman siz, namazları vaktinde kılınız!”
Bir adam:
- Ya Resûlullah, onlarla da kılayım mı? dedi.
Nebi (s.a.);
“İstersen evet” buyurdu.
Süfyân (rivayetinde) dedi ki (adam);
- Namaza onlarla birlikte yetişirsem, onlarla beraber kılayım mı? Dedi. Resûlullah da;
"İstersen, evet" buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 10 C.2 S.179 H.433 Şamil. )

Yezid b. El-Esved'den; rivayet edilmiştir ki; o gençken Resûlullah (s.a.)'le beraber namaz kıldı. Resûlullah (s.a) namazını bitirince bir de ne görsün, iki kişi mescidin bir köşesinde namaz kılmayıp oturuyorlar. Bunun üzerine onları çağırt(t)dı, onlar titreyerek. Resûlullah’a getirildiler. Hz. Peygamber (s.a.): “Sizi bizimle namaz kalmaktan men eden şey nedir?” buyurdu. Adamlar, “Biz evimizde kıldık dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.) “Böyle yapmayınız. Sizden biri evinde namazı kılıp sonra da imamı namaz kılmamış bir halde bulursa onunla birlikte namaz kılsın. Çünkü o (imamla beraber kılacağı namaz) kendisi için kefaret olur” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K. Sâlat (2), Bâb 56 C.2 S.411 H.575 Şamil, ayrıca: Tirmizi, sâlat 49; Nesâi, imâme 54. )


Bize Müslim ibn İbrahim tahdis edip, şöyle dedi. Bize Şu’be Amr’dan; o da Câbir ibn Abdillah’tan tahdis etti (O, şöyle demiştir): Muâz ibn Cebel Peygamber’le berâber namâzı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine imâmlık ederdi.
Buhâri şöyle dedi: Ve bana Muhammed ibn Beşşâr tahdis edip şöyle dedi: Bize Gunder tahdis edip şöyle dedi: Bize Şu’be, Amr’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah’tan işittim, şöyle dedi: Muâz ibn Cebel Peygamber’in maiyetinde namâz kılar, ondan sonra döner de kendi kavmine imamlık ederdi. Bir defasında yatsıyı kıldırdı da el-Bakara Sûresi’nden başlayarak okumağa kalktı. Cemâatten biri ayrıldı. Muâz onun hakkında fenâ söyler gibi oldu. Bu i ş Peygamber’e ulaşınca üç defa: “Fettânsın, fettânsın, fettânsın” yâhud “Fâtin oldun, fâtin oldun” buyurdu, ve Mufassal bölümün ortasından iki sûre ile (kıldırmasını) emretti. Amr ibn Dinâr: Ben o iki sûrenin hangi sûreler olduğunu hâtırımda tutamadım, demiştir. ( Buhâri, Kitâbu’l-Ezân C.2 S.727 H.92 Ötüken.)

İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’nın anlattığına göre, bir adam kendisine sordu:
“Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunla da namaz kılayım mı?”
“Evet!” deyince adam tekrar sordu:
“Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım?”
“ Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah’a kalmıştır, dilediğini (asıl farz olan) namazın yerine sayar! (K.S. 2841 C.9 S.169 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Salâtu’l_Cemâ’a 9,(1,133). )

Bir vaktin namazı iki kez kılınmaz:
Meymûne’nin mevlâsı Süleyman b. Yesâr’dan; demiştir ki;
- Belât’a İbn Ömer’in yanına geldim. Onlar (Belatlılar) namaz kılıyorlardı. İbn Ömer’e:
- Onlarla birlikte namaz kılmıyor musun?” dedim.
- Ben namazımı kıldım. Resûlullah (s.a.)’ı;
“ Bir namazı bir günde iki defa kılmayınız” buyururken işittim, dedi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 57 C.2 S.145 H.579 Şamil. )

“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın.” (K.S. 2842 C.9 S.169-170 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 58,(579); Nesâi, İmâmet 56, (2,114). )








Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin.” (K.S. 2399 C.8 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Et’ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, (557); Tirmizi, Sâlat 262, (353); Nesâi, İmâmet 57, (2,111). )

Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin.” (K.S. 2403 C.8 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Et’ime, 10, (3758). )








Aişe’den naklen: “Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) duhâ namazını dört rekat kılar. Allah’ın dilediği kadar da ziyade ederdi.” (Müslim, C.4 H.78-79/2052 Sönmez Neşriyat. )

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kuşluk (duhâ) namazını her kılışında mutlaka ben de kıldım.” (K.S. 3016 C.9 S.326 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 5,32; Müslim, Müsafirun 75,77,(717,718); Muvatta, Kasru’s-Salât 29,(152-153); Ebu Dâvud, Salât 301,(1292,1293); Nesâi, Savm 35,(4,152). )

Aişe’den naklen: “Ben Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) in duhâ nafilelerini kıldığını hiç görmedim. Onu ben kılıyorum............ (Müslim C.4 H.77/2052 Sönmez Neşriyat. )








Namazda her rekatta tekbir:
Nesâi’nin rivayetinde şöyle gelmiştir: anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı ve iki rekat arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzu nun hizasına kaldırırdı.” (K.S. 2489 C.8 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezân 83,84,85,86; Müslim, Salât 22, (390); Muvatta, Salât 16, (1,75,76,77); Ebû Dâvud, Sal3at 117,(721,722,741,743); Tirmizi, Salât 190,(255); Nesâi, İftitah 1,2,3,(2,121,122); İbnu Mâce, İkâmet 15,(858-868). )

Namazda sadece bir kere tekbir:
Allame (rahimehullah) anlatıyor: “Size Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın namazıyla namaz kıldırayım mı?” dedi ve namaz kıldırdı. Bu namazda ellerini bir kere İftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı.” (K.S. 2490 C.8 S.375 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 119,(748); Tirmizi, Salât 191, (257), 188,(253); Nesâi, İftitah 110, (2,195), 124, (1,204), Sehv 70, (3,62). )

Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı İftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra (namazdan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı. ( K.S. 2492 C.8 S.376 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 119, (752). )







Namazda besmele gerekir:
İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıraaatını bismillehirrahmanirrahim ile başlatıyordu. (K.S. 2527 C.8 S.400 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 181, (247). ).

Namazda besmele bidattir:
Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz.Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahim’i okuduklarını işitmedim.” (K.S. 2528 C.8 S.400 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ezân 89; Müslim, Salât 50, (399); Muvatta, Salât 30, (1,81); Ebû Dâvud, Salât 124, (781); Tirmizi, Salât 182, (246); Nesâi, İftitah 21,22, (2,133-135); İbnu Mâce, İkâmet 4, (813,815). )

İbnu Abdillah İbni Muzaffer (rahimehullah) anlatıyor: “Ben (namazda) bismillehirrahmanirrahim’i okumuştum. Babam işitti. Bana:
“Oğulcuğum, (bu yaptığın) bir bid’attir. Bid’atten sakın!” dedi. Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid’atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti:
“Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la, Hz. Ebû Bekir’le, Hz. Ömer’le, Hz. Osman’la (radıyallahu anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece “Elhamdülillahi rabbi’l-âlemin” de.” (K.S.2529 C.8 S.401 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 180, (244); Nesâi, İftitâh 22, (2,135). )






Namazda imam okurken şaşırırsa hatırlat:
Müsevver İbnu Yezid el-Mâliki (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda (cehri olarak) kıraatte bulunuyordu. bir kısım okumayı terk etti. (Namazdan sonra, cemaatten) bir adam.
“Ey Allah’ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terk ettiniz!” dedi. Resûlullah:
“Niye bana hatırlatmadın? Buyurdular.”
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)... Ben onların nesh edildiğini zannetmiştim.” (Ebû Dâvud, Salât 163,(907). K.S.2838 C.9 S.167 Akçağ. )

İmam şaşırırsa hatırlatma:
Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ey Ali namazda (takılırsa) imamı açmâ! (hatırlatma). (K.S. 2839 C.9 S.167 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 164,(903). )



Sünnet namazlarla ilgili çelişkili ifadeler:
Peygamber sünnetleri iki rekat kılardı ve akşam ile yatsıyı evinde kılardı:
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte iki rek’at öğleden evvel, iki rek’at sonra, keza iki rek’at cuma’dan sonra, iki rek’at akşamdan sonra, iki rek’at yatsıdan sonra namaz kıldım. Akşam ve yatsı(dan sonrakiler evinde idi.” (K.S. 2930 C.9 S.259 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 29,25, 34; Cum’a 39; Müslim, Müsafirin 291 (729), Cum’a 71,(882); Muvatta, 69,(1,166); Ebû Dâvud, Salât 290,(1552); Nesâi, İkâmet 64,(2,119), Cum’a 43,(3,113); Tirmizi, Salât 220,(433,434). )


Hz. Ali (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah ve ikindi hariç her namazın arkasından iki rek’at (nafile) namaz kılardı.” (K.s. 2933 C.9 S.262 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 299,(1275). )



Öğleden önce iki ,öğleden sonra dört rekat :
Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) öğle namazından önce iki rekat, öğle namazından sonra dört rekat, akşamdan sonra evinde iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat kılardı. Cumadan sonra (evine) dönünceye kadar namaz kılmazdı (evine dönünce) iki rekat kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 1 C.4 S.498 H.1252 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 29; Müslim, müsâfirin 104; Nesâi, ikâme 64. )
Öğleden önce dört , sonra dört rekat sünnet:
Ümmü Habibe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: Kim öğleden önce dört, öğleden sonra da dört (rek’at nafile) kılarsa, Allah onu ateşe haram eder. (K.S. 2955, 2956 C.9 S.274-275 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 296(1269); Tirrmizi, Salât 317,(427,428); Nesâi, Kıyâmu’l-Leyl 67,(3,265). )
Öğleden önce dört rekat:
Âişe (r.anhâ’dan; demiştir ki:
- Peygamber (s.a.) öğle namazından önceki dört (rekat)’la sabah namazında önceki iki rekatı terk etmezdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 2 C.4 S.500 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 34; Nesâi, kıyâmu’l-leyl 56. )






İkindiden sonra iki rekat var:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan önce iki rekat. İkindiden sonra iki rekat.” (K.S.2932 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33,73; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl 56,(3,251,252). )
İkindiden sonra iki rekat yok ,akşamdan önce iki rekat var:
Muhtar İbnu Fulful anlatıyor: “Hz. Enes’ten ikindiden sonra kılınacak nafile namaz hakkında sordum” dedi ki:
“Hz. Ömer, ikindiden sonra nafile kılanların ellerine (sopayla) vururdu. Biz iki rek’ati, Resûlullah devrinde güneş battıktan sonra akşam namazından önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne de nehy ederdi.” (K.S.2966 C.9 S.280 Akçağ, alıntısı: Müslim, Müsafirin 302,(836). )
İkindiden önce ve sonra sünnet yok:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sünnette gelen on iki Rek’ate kim devam ederse Allah ona cennette bir ev bina eder. Bu on iki rek’atin:
* Dördü öğleden önce,
* İkisi öğleden sonra,
* İkisi akşamdan sonra,
* İkisi yatsıdan sonra,
* İkisi de sabahtan önce.” (K.S. 2931 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, S3alât 206,(414); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 66,(3,260); İbnu Mâce, İkâmet 100, (1142). )

İbn Ömer (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:
“-İkindinin farzından önce dört rekat (namaz) kılan kimseye Allah rahmet etsin. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 8 C.5 S.29 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit’us-salât, 201; İbn Mâce, ikame 109.)

Ali (r.a)’den rivayet edildiğine göre; Peygamber (s.a.) ikindi namazından önce iki rekat(lık bir namaz) kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 9 C.5 S.30 Şamil. )










Akşamdan sonra evde iki rekat :
Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) öğle namazından önce iki rekat, öğle namazından sonra dört rekat, akşamdan sonra evinde iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat kılardı. Cumadan sonra (evine) dönünceye kadar namaz kılmazdı (evine dönünce) iki rekat kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 1 C.4 S.498 H.1252 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 29; Müslim, müsâfirin 104; Nesâi, ikâme 64. )




Yatsıdan  sonra evde iki rekat :
Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) öğle namazından önce iki rekat, öğle namazından sonra dört rekat, akşamdan sonra evinde iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat kılardı. Cumadan sonra (evine) dönünceye kadar namaz kılmazdı (evine dönünce) iki rekat kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 1 C.4 S.498 H.1252 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 29; Müslim, müsâfirin 104; Nesâi, ikâme 64. )



Cumadan sonra dört rekat var:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri Cumayı kıldı mı, ondan sora dört rekat kılsın.” (K.S.2976 C.9 S.286 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cum’a 67,(881); Ebu Dâvud, Salât 244,(1131; Tirmizi, Salât 376. )

Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
İbnu’s-Sabbâh’ın rivayetine göre, “Cumadan sonra namaz kılacak olan kimse dört rekat kılsın.”
İbn Yûnus’un rivayetine göre ise Efendimizin beyânı şu şekildedir:
“- Cumayı kıldığınızda arkasından dört rekat de (nâfile) kılınız.”
Süheyl şöyle dedi: Babam bana; “yavrum, eğer câmide iki rekat kılar sonra da eve gidersen, iki rekat (de orada) kıl” dedi. ( Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 236,238 C.4 S.253 H.1131 Şamil, ayrıca: Müslim, Cuma 69; Tirmizi Cuma 24; İbni Mâce, ikâme 95. )Cumadan sonra peygamber evinde iki rekat kılardı:
Nâfi merhum anlatıyor: “İbnu Ömer (Radıyallahu anhümâ), Cuma günü bir adamın Cumayı kılarken durduğu yerden hiç kımıldamaksızın iki rekat daha kılmaya devam ettiğini görmüştü, adamı bundan men etti ve:
“Cum’a’yı dört mü kılıyorsun?” dedi. İbnu Ömer, cum’a günü evinde iki rekat kılar ve etrafındakilere:
“Resûlullah böyle kılardı!” derdi.” (K.S.2978 C.9 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cuma 39, Teheccüd 25,29; Müslim, Cum’a 70,(882); Ebu Dâvud, Salât 244,(1127,1128); Tirmizi, Salât 376,(521,522); Cum’a 42,44,(3,113). )

Abdullah b. Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) öğle namazından önce iki rekat, öğle namazından sonra dört rekat, akşamdan sonra evinde iki rekat ve yatsıdan sonra iki rekat kılardı. Cumadan sonra (evine) dönünceye kadar namaz kılmazdı (evine dönünce) iki rekat kılardı. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 1 C.4 S.498 H.1252 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 29; Müslim, müsâfirin 104; Nesâi, ikâme 64. )


Atâ anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke’de Cumayı kıldı mı ilerler iki rek’at daha kılardı; sonra biraz daha ilerler dört rek’at daha kılardı. Medine’de olunca da Cumâ’yı kılar sonra evine döner, iki rek’at daha kılardı, bunu mescide kılmazdı. Bu durumun sebebi nedir? Diye kendisinden sorulmuştu:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardı” dedi.” (K.S.2979 S.287 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 244,(1130,1131); Tirmizi, Salât 376,(523). )
Not: Peygamber Mekkenin fethi ve veda haccı dışında mekke de cuma kılmadığına göre ,bahsedilen rekatları ( 6 rekat) seferi iken kılmış olmalı.Oysa kuran seferi iken namazın kısaltılmasını emrediyor.






Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım :
Ebu Katâde İbnu Rıb’i anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah-u Zülcelal hazretleri buyurdu ki: “Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya etmezse katımda onun için hiçbir ahid yoktur.” (K.S.6407 C.17 S.101 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1403. )

Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Vitr namazı haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değildir.” Bunu Efendimiz üç kere tekrar etti.” (K.S.2980 C.9 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 337,(1419). )

Hârice İbnu Huzafe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah size (öyle) bir namazla imdât etti ki, O sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu namaz vitirdir. Allah onu sizin için yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasına koydu.” (K.S.2990 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 336,(1418); Tirmizi, Salât 332,(452). )







Üç rekatlık vitirde ikinci rekatta selam verilmez:
Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin ilk iki rek’atinde selam vermezdi.” (K.S.2998 C.9 S.300 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Kıyamu’l-leyl 36,(3,235). )
Üç rekatlık vitirde ikinci rekatta selam verilir:
İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin iki rek’atinde selam verirdi. Öyle ki (o sırada) bazı ihtiyaçları için emirde bulunurdu.” (K.S. H.2999 C.9 S.300 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vitr 1, Muvatta, Salâtu’l-Leyl 20,(1,125). )









Peygamber beş rekat vitir kıldı ve en son rekat hariç oturmadı:
... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) geceleyin on üç rekat namaz kılardı. Bunlardan beş rekat ile vitr yapardı. En son rekatta oturup selâm verinceye kadar bu beş (rekat)’in hiçbirinde oturmazdı. (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 C.5 S.167 H.1338 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 123, 126; Tirmizi, vitr 2. )

İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
Gece ve gündüz namazı ikişer ikişerdir.” (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 13 C.5 S.81 H.1295 Şamil. Ayrıca: Tirmizi, salât 166, 206; Nesai, kıyâmü’l-leyl 26, 35; İbn Mâce, ikâme, 116, Muvattâ, salatu’l-leyl 7. )





... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) geceleyin on üç rekat namaz kılardı. Bunlardan beş rekat ile vitr yapardı. En son rekatta oturup selâm verinceye kadar bu beş (rekat)’in hiçbirinde oturmazdı. (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 C.5 S.167 H.1338 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 123, 126; Tirmizi, vitr 2. )

Âişe(R)'ye:
— Rasûlullah'ın ramazândaki (gece) namazı nasıldı? diye sordu. Âişe:
Rasûlullah (S) ne ramazânda, ne de ramazândan gayrı (gece­lerde ) onbir rek'at üzerine ziyâde eder değildi. Rasûlullah (evvelâ) dört rek'at kılardı. Artık o rek'atlerin güzelliğinden ve uzunluğundan sor­ma! (O, suâlden ve cevâbdan müstağnidir.) Sonra dört (rek'at daha) kılardı. Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra üç rek'at kılardı. Ben:
— Yâ Rasûlallah! Vitr namazından önce uyur musun? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Benim gözüm uyur, hâlbuki kalbim uyumaz" buyurdu. Buhari,Menkıbeler:24







Bayram namazlarında, birinci rekatte yedi, ikinci rekatte de beş defa tekbir alınır :
 Âişe (r.anhâ)dan rivayet edildiğine göre:
Resûlullah (s.a.) Ramazan ve Kurban bayramlarında birinci rekâtte yedi, ikinci rekâtte de beş defa tekbir alırdı. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.281 H.1149 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikame 156. )

Bayram namazı dört tekbirle kılınır:
Ebû Hüreyre’nin meclis arkadaşı Ebû Aişe’nin dediğine göre; Said b. El-âs, Ebû Mûsa el-Eş’ari ve Huzeyfe b. El- Yemân’a, Resûlullah (s.a.)’in kurban ve ramazan bayramlarında nasıl tekbir aldığını sordu. Ebû Mûsa şu cevabı verdi:
- Cenâze namazındaki tekbir gibi dört defa tekbir alırdı.
Bunun üzerine Huzeyfe:
- (Ebû Mûsâ) doğru söyledi, dedi.
Bunun üzerine Ebû Mûsâ şöyle dedi: “Ben Basra’da (vali) iken aynen bu şekilde tekbir alırdım.”
Ebû Âişe, “Bu (bu konuşma olurken) ben de Said b. El-âs’ın yanında idim” der. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.285 H.1153 Şamil. )






Güneş Tutulması (Küsûf namazında) açıktan okunur:
Âişe (r.anhâ )’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) (Küsûf namazında) kıraati uzun tutmuş ve açıktan (sesli) okumuştur. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.351 H.1188 Şamil, ayrıca: Buhâri, kusuf 4,5,19; Müslim, kusuf 3. )
Güneş Tutulması (Küsûf namazında) gizli okunur:
Semure b. Cünüp (r.a.)’den; demiştir ki:
- Ben ve Ensârdan bir çocuk hedeflerimize ok atarken güneş bakanın gözünde iki veya üç mızrak kadar olunca, Tennûme bitkisi gibi oluncaya kadar karardı. Birimiz arkadaşına; “Haydi mescide gidelim. Vallahi güneşin şu hali, Resûlullah (s.a.) da ümmeti hakkında yeni bir şey meydana getirecek” dedi ve koşarak gittik. Bir de gördük ki Resûlullah (s.a.) mescide çıkmış. Efendimiz öne geçip namaz kıldırdı. Bizi daha önceki namazlarındaki en uzun kıyâmı gibi kıyâmda tuttu. Sesini işitmiyorduk. Sonra bize önceki namazlarındaki en uzun secdesi gibi secde ettirdi. (Burda da) sesini işitmedik. Diğer rekatte de aynen bunun gibi yaptı. Güneşin açılması ikinci rekattaki oturuşuna denk geldi. Sonra selam verdi. Daha sonra kalkıp Allah’a hamd ve senâ etti. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şahâdet etti. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.343-344 H.1184 Şamil. )
Not: Aşağıdaki rivayet de gizli okunduğunun delilidir.
Güneş tutulmasında kılınan namazın süresi:
Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber (mescide) çıkıp cemaate namaz kıldırdı. (Bu namazda) kıyâma durdu. (Kıyamdaki) kıraatini tahmin ettim. Bakara sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim.
Râvi hadisi sevk edip şöyle devem etti:
- Sonra iki defa secde yaptı, sonra kalkıp kıraati yine uzattı. Onun buradaki okuyuşunu da tahmin ettim. Âl-i İmran Sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.350 H.1187 Şamil. )
Not: Bu rivayette  göre, Rasûlullah, güneş tutulması namazını yaklaşık dört saat süreyle kılmıştır. Zira Bakara ve Âl-i İmran sureleri yaklaşık dört cüzdür ve ikisinin okunuşu dört saat kadar bir süreyi kapsar.




Güneş tutulması namazında, her rekatte iki rükû yapılır :
... Abdullah b. Abbâs (r.anhumâ), Resûlullah (s.a.) in güneş tutulduğunda namaz kıldığını haber verirdi. (Abdullah) Urve’nin, Hz. Âişe’den onun da Peygamber (s.a.)’den rivâyet ettiği hadis gibi Resûlullah (s.a.)’in her rekatta iki rükû’ olmak üzere, iki rekat namaz kıldığını bildirdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.340 H.1181 Şamil. )
Güneş tutulması namazında, her rekatte dört rükû yapılır:
İbn Abbâs (r.anhumâ);
- Resûlullah (s.a.) güneş tutulduğunda namazı kıldı. Bu namazda(Kur’an’dan) okudu. Sonra rükû’ yaptı sonra yine okudu ve yine rükû’ yaptı, sonra tekrar okuyup rükû’ yaptı, sonra yine okudu ve rükû’a vardı. Daha sonra da secdeye kapandı. İkinci rekatı de aynen böyle kıldı, demiştir. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.341 H.1183 Şamil, ayrıca: Müslim, istiskâ 19. )








Korku namazı bir rekat:
İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Allah, namazı peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de bir rek’at olarak farz kılmıştır.” (K.S. 2332 C.8 S.299 Şamil, alıntıları: Müslim, Salât 5, (687); Ebû Dâvûd, Salât 287, (1247); Nesâi, Taksir 1, (3,118,119). ) .

Korku namazı iki rekat:
 Cabir’den naklen: Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) ile birlikte korku namazı kılmış (şöyle ki) Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) iki taifeden (birine) iki rekat namaz kıldırmış. Sonra öteki taifeye de iki rekat kıldırmış. Bu suretle, Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) dört rekât namaz kılmış, fakat her iki taifeye ikişer rekât kıldırmış. (Müslim, C.4 Hadis 312 (2339) Sönmez Neşriyat. )
Not:  Savaş anında da bu şekilde kılınabilir.











Namazda şaşırırsan sehiv secdesi yap:
... Ebû Seleme b. Abdirrahman’ın Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.) öğle namazını kıldırıp iki rekatte selâm vermiş. Kendisine:
- Namaz kısaltıldı mı? denilince, iki rekat daha namaz kılmış, sonra da iki defa secde etmiştir. (Ebu Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188,189 C.4 S.74 H.1014 Şamil, ayrıca: Buhari, sehv 3; Nesâi, sehv 23. )


Namazda şaşırırsan sehiv secdesi yapmasan da olur:
... Sa’id el-Makburi’nin Ebû Hureyre (r.a)’den rivâyet ettiğine göre:
Peygamber (s.a.) (dört rekatlı) bir farz namazın ikinci rekatından (sonra namazdan) ayrıldı. Bir adam kendisine:
- Ya Resûlullah, namaz kısaldı mı, yoksa unuttun mu? dedi. Efendimiz:
“-Bunların hiç biri olmadı” buyurdu. Bunun üzerine cemaat:
- Bunu yaptın (namazı eksik kıldın) ya Resûlullah! dediler.
Bu sefer Peygamber diğer iki rekâtı de kılıp (namazdan) ayrıldı ve sehv secdelerini yapmadı................ (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188, 189 C.4 S.75 H.1015 Şamil. )






Câbir’ den rivayet etmiş oldukları hadiste: “Sakın bir kadın bir erkeğe ve bir a’rabi (bedevi) bir muhâcire (şehire yerleşen kimseye) bir fâcir bir Mü’mine imam olmasın.” (Ebû Dâvud şerhinde C.2 S. 441 Şamil, ayrıca İbn Mâce, ikâme 78. )

Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki; Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) buyurdular ki:
Sâlih olsun, fâcir olsun hatta büyük günah işlemiş de olsa her müslümanın arkasında farz namazı (cemaatle kılmak) vâciptir.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 63,64 C.2 S.440 H.594 Şamil. )






ORUÇ




Hacamat orucu bozmaz:
Ebu Sa’id (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Üç şey vardır orucu bozmaz: Hacamat olmak (kan aldırmak), kusmak, ihtilam olmak.” (K.S. 3133 C.9 S.448 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Savm 24,(719). )

Râfi’ İbnu Hadic (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: “Hacamat ettiren de, hacamat eden de orucunu açmıştır.” (K.S. 3138 C.9 S.451 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Savm 60,(774); Ebû Dâvud, Savm 28,(2367); İbnu Mâce, Savm 18, (1679,1680,1681). )




Kasıtlı olmadan kusmak orucu bozmaz:
Peygamber (s.a)’in ashâbından birisi, “Rasûlullah şöyle buyurdu’ demiştir:
“(Kasıtlı olmadan) kusanın, ihtilâm olanın ve kan aldıranın orucu bozulmaz.” (Ebû Dâvud, K.es-Sıyâm (14), Bâb 30,31, C.9 S.232 H.2376 Şamil, ayrıca: Tirmizi, savm 24. )

Bozulur:
Ma’dân b. Talha’dan rivâyet edildiğine göre, Ebû-d-Derdâ ona Resûlullah (s.a.)’ın (kendi isteği olmadan) istifrâ edip, orucunu açtığını haber vermiştir.
Ma’dan şöyle der:
Dimeşk mescidinde Peygamber (s.a.’ın âzatlısı Savbân (r.a)’la karşılaşıp kendisine;
Ebû-d-Derdâ bana, Resûlullah (s.a.)’ın, istifra edip, orucunu açtığını haber verdi dedim.
- Doğru söylemiş, ona ab dest suyunu da ben döktüm, dedi. (Ebû Dâvûd, K.es-Sıyâm (14), Bâb 33 C.9 S.240 H.2381 Şamil, )








Eşlerle öpüşme ve öpüşmenin de ötesinde de sevişme orucu bozmaz :
Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oruçlu olduğu halde hanımlarından birini öperdi.” (Hz. Aişe bunu söyleyip sonra güldü.) (K.S.3141 C.9 S.451 Akçağ, alıntıları bir sonraki rivayetle birlikte. )

Bir başka rivayette şöyle der: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oruçlu iken mübaşerette bulunurdu, O, nefsine hepinizden çok hakim idi.” (K.S. 3142 S.453 Akçağ, alıntıları: Buhari, Savm 24,23; Müslim, Sıyâm 62-65,(1106); Muvatta, Sıyâm 14,(1,292); Ebû Dâvud, Savm 33,(2382-2386); Tirmizi, Savm 31,(727-729). )

Oruçlu iken öpüşenelrin orucu bozulur:
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın azadlılarınadan Meymune radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a oruçlu iken, oruçlu hanımını öpen adam hakkında sorulmuştu: “İki sininin orucu da bozulur!” buyurdular.” (K.S. 6522 C.17 S.165 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1686.)






Seferde oruç tutulmaz:
Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir seferdeydi. Etrafına insanların toplandığı bir adam gördü, ona gölge yapıyorlardı.
“Nesi var?” diye sordu.
“Oruçlu biri!” dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
“Seferde oruç birr (Allah’ı memnun edecek dindarlık) değildir!” buyurdular.”
Bir rivayette: “Seferde oruç birr’den değildir” demiştir.” (K.S. 3206 C.9 S.511 Akçağ, alıntıları: Buhari, Savm 36, Müslim, Sıyam 92,(1115); Ebu Dâvud, Savm 43,(2407); Nesâi, Savm 48,(4,176). )

Peygamber seferde oruç tuttu:
Ebu’d-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz çok şiddetli sıcak bir mevsimde, Ramazan ayında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte sefere çıktık. Hararetin şiddetinden herkes elini başına koyuyordu. Aramızda oruçlu olarak sadece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile İbnu Ravâha vardı. (K.S. 3209 C.9 S.513 Akçağ, alıntıları: Buhari, Savm 35; Müslim, Savm 108,(1122); Ebu Dâvud, Savm 44,(2409.)






Bir kimse veli sıfatıyla başka bir kimse yerine oruç tutabilir:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse, velisi ona bedel tutar.” (K.S. 3220 C.9 S.521 Akçağ, alıntıları: Buhari, Savm 42; Müslim, Sıyâm 153,(1174); Ebu Dâvud, Savm 41,(2400). )

Tutamaz:
İmam Mâlik’e ulaştığına göre İbnu Ömer (radıyallahu anh), bir kimsenin diğer bir kimse yerine oruç tutmasını veya bir kimsenin başka bir kimse yerine namaz kılmasını münker addederdi.” (K.S. 3222 C.9 S.523 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Sıyâm 43,(1,303). )






Orucun kazası yok :
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ramazan ayında, hasta veya ruhsat sahibi olmaksızın kim bir günlük orucunu yerse, bütün zaman boyu oruç tutsa bu orucu kaza edemez.” (K.S. 3226 C.9 S.526 Akçağ, alıntıları: Buhari, Savm 29; Tirmizi, Savm 27,(723); Ebû Dâvud, Savm 38,(2396). )
60 gün keffaret:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bir adam geldi ve: “Ey Allah’ı Resûlü, helak oldum” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Seni helak eden şey nedir? diye sorunca:
“Oruçlu iken hanımıma temas ettim” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah’la aralarında şu konuşma geçti:
“Azad edecek bir köle bulabilir misin?”
“Hayır!”
“Üst üste iki ay oruç tutabilir misin?”
“Altmış fakiri doyurabilir misin?”
“Hayır!”
“Öyleyse otur!” Biz bu minval üzere beklerken, Aleyhissalâtu vesselâm’a içerisinde hurma bulunan bir büyük sepet getirildi.
“Soru sahibi nerede?” diyerek adamı aradı. Adam:
“Benim! Buradayım! deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:
“Şu sepeti al, tasadduk et!” dedi. Adam:
“Benden fakirine mi? Allah’a yemin ediyorum, Medine’nin şu iki kayalığı arasında benden fakiri yok! Cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah güldüler ve:
“Öyleyse bunu ehline yedir!” buyurdular.” (K.S. 3227 C.9 S.527-528 Akçağ, alıntıları: Buhari, Savm 29,31, Hibe 20, Nafakât 13, Edeb 68,95, Kefaretu’l-Eymân 3,4 Hudud 26; Müslim, Sıyâm 28,(1,296,297); Ebu Dâvud, Savm 37,(2390,2391,2392,2393); Tirmizi, Savm 28,(724). )





Zilhiccenin dokuz/on  günü oruç tutmak çok sevap:
Rasûlullah (s.a.)’ın hanımlarından birisinin şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
“Peygamber (s.a.) Zilhiccenin dokuz günü, aşure günü ve her ay ayın ilk Pazartesi ve Perşembe günleri (olmak üzere) üç gün oruç tutardı. (Ebû Dâvûd, K.es-Sıyâm (14), Bâb 61 C.9 S.355 H.2437 Şamil, ayrıca: Nesâi, sıyâm 83. )

İbni Abbas (r.a.)’dan, demiştir ki:Rasûlullah (s.a.);
“Kendisinde amel-i sâlih işlenen günlerin Allah katında en sevimlisi şu günlerdir-yani zilhiccenin (ilk) on günü-”
- Ya Rasûlullah! Allah yolunda cihad da mı (O günler kadar sevimli değildir.)?! dediler.
Efendimiz (s.a.);
“-Allah yolunda cihad da! Ancak canı ve malı ile cihada gidip de bunlardan bir şey döndürmeyen müstesna” diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, K.es-Sıyâm (14), Bâb 61 C.9 S.357 H.2438 Şamil, ayrıca: Buhari, İydeyn 11; Tirmizi, savm 51; İbn Mâce, sıyam 39. )

Peygamber bu günlerde hiç oruç tutmadı:
Aişe (r.anha)’dan; demiştir ki:
“Rasûlullah (s.a.)’ı Zilhiccenin on gününde oruç tutarken hiç görmedim.” (Ebû Dâvûd, K.es-Sıyâm (14), Bâb 62 C.9 S.359 H.2439 Şamil, ayrıca: Müslim, itikaf 9; Tirmizi, savm 50. )










Cünüpken oruca başlanmaz:
Hz. Ebû Hüreyre radıyallahu anh demiştir ki: “Hayır Kâbe’nin Rabbine yemin olsun! “Cünüp olarak sabahlayan kimse orucunu bozsun!” sözünü ben söylemedim. Bunu söyleyen, Muhammed aleyhissalâtu vesselâm’dır.” K.S.6527 C.17 S.167 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1702. )
Resûlullah (S) ehliyle cinsi münâsebetten dolayı cünüp olduğu hâlde fecr ona erişirdi.Fecrden sonra Rasûlullah yıkanır ve orucunu tutardı:
Bize Ebû’l-Yemân tahdis edip şöyle dedi: Bize Şuayb ibnu Ebi Hamza, ez-Zuhri’den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Ebû Bekr ibnu Abdirrahmân ibn Hâris haber verdi ki, babası Abdurrahmân, Mervân ibnu’l-Hakem’e şunu haber vermiştir; Âişe ve Ümmü Seleme bu Abdurrahmân’a Resûlullah (S) ehliyle cinsi münâsebetten dolayı cünüp olduğu hâlde fecr ona erişirdi.Fecrden sonra Rasûlullah yıkanır ve orucunu tutardı, diye haber verdiler. ....... (Buhari, Kitâbu’s-Savm C.4 S.1792 H.34 Ötüken. )
















ZEKAT


Kadınların ziynet eşyasına zekat gerekir:
Amr İbnu Şu’ayb, an ebihi an ceddihi tarikinden anlatıyor:“Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a bir kadın, beraberinde bir kızı olduğu halde geldi. Kızın elinde, altından kalın iki bilezik vardı.
“Bunların zekâtını verdin mi?” diye :(Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm) kadına sordu. Kadın:
“Hayır!” diye cevap verdi. Resûlullah:
“Kıyamet günü Allah’ın, onları sana ateşten iki bilezik yapması seni memnûn eder mi?” dedi. Bunun üzerine kadın, bilezikleri derhal çıkarıp Resûlullah’ın önüne bıraktı ve:
“Bunlar Allah ve Resûlüne aittir! Dedi.” (K.S. 2022 C.7 S.363 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvut, zekât 3,(1563); Nesâi, Zekât 19,(5,38); Tirmizi, Zekât 12,(637). )

Kadınların ziynet eşyasına zekat gerekmez:
 Nâfi, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den anlatıyor: “İbnu Ömer, kızlarını ve câriyelerini altınla tezyin eder, fakat bu ziynetler için zekât vermezdi.” (K.S. 2025 C.7 S.365 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Zekât 11,(1,250). )




Her bir bülüğe eren şahıstan bir dinar veya o değerde muâfiri (adındaki bir giyecek) alınması:
Hz. Mu’âz (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Yemen’e gönderdi ve bana: “Her otuz sığırdan bir erkek veya dişi buzağı (tebi’a), her kırktan bir müsinne, her bir buluğe eren şahıstan bir dinar veya o değerde muâfiri (adındaki bir giyecek) almamı” emretti.” (K.S. 2018 C.7 S.359 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Zekât 5,(623); Ebû Dâvud, Zekât 4,(1576,1578); Nesâi, Zekât 8,(5,25,26). Metnin lafzı Tirmizi’ye aittir. )
Not:  Ebu bekirdan rivayet edeilen "zekat alınacaklar" kısmında kişi başı zekat yoktur.





HAC :



İhramlıyken evlenilmez:
Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İhramlı ne evlenir, ne evlendirir ne de dünür gönderir”. (K.S. 1237 C.5 S.356 Akçağ, alıntıları: Müslim, Nikâh 41,(1409); Muvatta , Hacc 70,(1,348,349); Ebu Dâvud, Menâsik 37,(1841); Tirmizi, Hacc 23,(840); Nesâi, Hacc 91,(5,192). )

Peygamber ihramlıyken evlendi:
İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Meymune validemizle (radıyallahu anhâ) ihramlı iken evlendiler. (K.S. 1233 C.5 S.353 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cezâu’s-Sayd 12, Meğazi 43, Nikâh 30; Müslim, Nikâh 46,(1410); Ebu Dâvud, Menâsik 39,(1844,1845): Tirmizi, Hacc 24,(842); Nesâi, Hacc 90,(1,191,192). )




Hac ve Umre birleştirilemez :
Hz. Muâviye (radıyallahu anh)’den yapılan rivayete göre şöyle buyurmuştur. “Ey Resûlullah’ın ashabı! biliyor musunuz, “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şunu yapmayı yasakladı, kaplan derilerine oturmayı yasakladı?” dinleyenler: “Evet (biliyoruz!)” dediler. Hz. Muâviye (radıyallahu anh) tekrar sordu: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın hacc ile umrenin arasını birleştirmenizi (hacc-ı kıran yapmanızı) da yasakladığını biliyor musunuz!” Yanındakiler “Hayır, bunu bilmiyoruz!” dediler. Hz. Muâviye (radıyallahu anh):
“Öyleyse bilin bu da öbürleriyle birlikte (yasaklar arasında). Ne var ki, sizler unutmuşsunuz!” dedi”. (K.S. 1280 C.5 S.396 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Men3asik 23,(1794). )

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’den rivâyete göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hacc-ı ifrad (umresiz hac) yapmıştır”. (K.S.1278 C.5 S.394 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hacc 122,(1211); Tirmizi, Hacc 10,(820); Ebû Dâvud, Menâsik 23,(1777); Nesâi, Hacc 48,(5,145). )

Birleştirilebilir (Hacc-ı Kıran yapılabilir) :
Hz Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı hacc ve umre her ikisi için de (ihrama girip) telbiye çekerken işittim.”
Bekr İbnu Abdillah el-Müzeni demiş ki: “Ben bunu Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’e söyledim. Bana:“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sadece hacc için telbiye getirdi” diye cevap verdi.
Sonra tekrar Enes (radıyallahu anh)’le karşılaştım ve İbnu Ömer’in sözünü kendisine aktardım. Bana (kızarak):
“Galiba bizi çocuk yerine koyuyorsunuz. Ben “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı: “Umre ve hacc için Lebbeyk!” derken işittim” dedi”. (K.S. 1282 C.5 S.398 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Taksiru’s-Salât 5, Hacc 24,25,27,117,119, Cihâd 104,126; Müslim, Hacc 185,(1232); Ebu Dâvud, Hacc 24,(1795); Tirmizi, Hacc 11,(821); Nesâi, Hacc 49,(5,150); İbnu Mâce, Hacc 38,(2968,2969).)








İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) taşları atacağı zaman yaya gider, yaya dönerdi.” (K.S. 1450 C.6 S.19 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Menâsik 78,(1969); Tirmizi, Hacc 63,(900). )


Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Yevm-i Nahr’de (kurban gününde) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı, taşlamayı binerek yaparken gördüm. Taşlarını devesinin üzerinde iken atmış ve şöyle demişti:
“Menâsikinizi benden alın. Bilmiyorum, belki de bu hacc dan sonra hacc yapamam” (K.S.1452 C.6 S.19 Akçağ, alıntıları: Müslim, Hacc 310,(2197); Ebu Dâvud, 78,(1970); Nesâi, Hacc 220,(5,270). )










Abdullah b. Ömer’den rivâyet olunduğuna göre, Peygamber (s.a)’e ihramlının öldürmesi câiz olan kara hayvanları sorulmuş da Peygamber (s.a.):
Beş (çeşit) hayvan vardır ki onları harem dışında da haremde de öldürmekte herhangi bir günah yoktur: Akrep, fare, çaylak, karga ve saldırgan köpektir” buyurmuş. (Ebu Dâvûd, K.el-Menâsik (11). Bâb 39 H.1846 C.7 S.169 Şamil, ayrıca: Buhari, Cezau’s-sayd 7; bedu’l-halk 16; Müslim, hac 66,69,71,79; Tirmizi, hac 21; Nesâi, hac 82,84,86,88,113,114,116,119; İbni Mâce, menâsik 91. )

Ebu Said-el-Hudri (r.a)’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber (s.a.)’e ihramlının neleri öldürebileceği sorulmuş da;
Yılan, akrep, fare (öldürülebilir), kargaya atış yapılabilir fakat öldürülemez. Yırtıcı köpek, çaylak ve saldırgan hayvan da (ihramlı tarafından öldürülebilir.) buyurmuştur. (Ebu Dâvûd, K.el-Menâsik (11), Bâb 39 H.1848 C.7 S.177 Şamil, ayrıca: Tirmizi Hac 21; İbn Mâce, menâsik 91. )






Kabeyi gören kişi el açıp dua etmez:
El-Muhâcir el-Mekki’den; demiştir ki: Câbir b. Abdillah’a;
Beyt-i (şerifi) gören adam ellerini kaldırır mı? diye soruldu da;
- Ben Yahudilerden başka bunu yapan kimse görmedim. Ve Resûlullah (s.a.)’la birlikte hac ettik bunu o da yapmadı, diye cevap verdi. (Ebu Dâvud, K.el-Menâsik (11), Bâb 45 H.1870 C.7 S.222 Şamil, ayrıca: Tirmizi, hac 32; Nesâi hac 122. )

Kabeyi gören kişi el açıp dua etmez:
Ebu Hüreyre (r.a.)’dan; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) (Medine’den Mekke’ye gitmek üzere) yöneldi, Mekke’ye girince Hacer’i Esved’e varıp onu selâmladı sonra Beyt-i tavaf etti. Sonra Safa’ya varıp Beyt’i görebilecek şekilde üzerine çıktı, ellerini kaldırıp Allah’ı zikretmeye ve dilediği duayı okumaya başladı..... (Ebu Dâvud,K.el-Menâsik (11), Bâb 45 H.1872 C.7 S.225 Şamil, ayrıca: Müslim, cihad ve siyer 84. )







Hac, Arafat'tır:
Urve İbnu Muderrıs et-Tâi (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm )’a Müzdelife’de namazı kıldığı zaman geldim.
“Ey Allah’ın Resûlü dedim, ben Tayy dağlarından geliyorum. Hayvanım da kendim de yorgunum ve bitkin düştük. Allah’a kasem olsun, ey Allah’ın Resûlü, gelirken geçtiğim her dağın başında mutlaka durdum. Benim için hacc imkânı var mı?”
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) şu cevabı verdi:
“Bizimle birlikte şu namazı burada kılıp, bizimle kalan, bundan önce de Arafat’da geceleyin ve gündüzleyin kalmış olan, artık haccını tamamlamış, haramlardan kurtulmuş olur”. (K.S.1426 C.5 S.541-542 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Hacc 57,(891); Ebu Dâvud, Menâsik 69,(1950); Nesâi, Hacc 211, (5,263); İbnu Mâce, Menâsik 57,(3016).)

Abdurrahman İbnu Ya’mur ed-Dili (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) Arafat’da iken, münâdisine (tellâlına) şöyle nidâ edip duyurmasını emretti: “Hacc Arafat’tır, kim Cem (Müzdelife) gecesi fecrin doğmasından önce (vakfeye) yetişirse, haccı idrak etmiş demektir. Eyyâm-ı Minâ üç gündür. Kim ilk günde acele davranırsa, herhangi bir günah terettüp etmediği gibi, te’hir edene de bir günah terettüp etmez”. (K.S. 1427 C.5 S.544 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Hacc 57,(889); Ebu Davud, Menâsik 69,(1949); Nesâi, Hacc 211,(5,264); İbnu Mâce, Menâsik 37,(3015). )

Ayet: Beyti hacc ediniz
Onda apaçık nişâneler, İbrahim’in makamı vardır. Ve ona giren, güvene erer. Oraya gücü yetip yol bulabilenlerin Beyti haccetmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim inkâr ederse şüphesiz Allah, bütün alemlerden müstağnidir. 3/97







Haram aylar Zu’l-kaide, Zu’l-hicce , Muharrem , Receb'dir:
Ebû Bekre Nufey’ ibnu’l-Hâris es-Sakafi(R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Zaman (mikyas olan yıl hesâbı) Allah’ın gökleri ve Yer’i yarattığı gündeki (ilk) hey’etine dönmüştür. (Artık) sene on iki aydır. Bunlardan dördü harâm aylardır. Üçü arka arkayadır ki, Zu’l-kaide, Zu’l-hicce ve Muharrem’dir. Dördüncüsü de Cumâda’l-âhiri ile Şa’bân arasında olarak Mudar kabilesinin ayı olan Receb’dir”. (Buhâri, Kitâbu Bed’i’l-Halk C.6 S.2988 H.7 Ötüken.)
Ayet:
- Dört ay daha yeryüzünde dolaşın, bilin ki siz Allah’ı âciz bırakamazsınız ve Allah, kafirleri rezil (perişan) edecektir! 9/2

- Haram ayları çıkınca (Allah’a) ortak koşanları nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın hapsedin, ve her gözetleme yerinde otur(up) onları bekleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse yollarını serbest bırakın. Çünkü Allah bağışlayan, esirgeyendir. 9/5
Not:haram ayların dört tane ve peşpeşe olduğu sonucu çıkıyor.







Hac işlemlerinde sıralama önemli değildir:
Abdullah İbnu Amr İbni-l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) Veda Haccı’nda Mina’da, halkın meselelerini sorması için durmuştu. Bir adam gelip:
“(Ben kurbanın tıraştan önce olacağını) bilemedim ve kurbandan önce tıraş oldum?” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ):
“(Şimdi de kurbanını)kes, burada bir beis yok” cevabını verdi. Bir başkası daha gelip:
“(Taşı kurbandan önce atmak gerektiğini) bilemedim ve taşlamayı yapmadan kurban kestim” dedi. Buna da:
“ Şimdi taşını at, bunda bir mahzur yok!” diye cevap verdi. O gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm )’a “Şunu önce yaptık”; Bunu sonra yaptık” şeklinde takdim te’hirle ilgili ne soruldu ise hepsine: “Yap bunda bir mahzur yoktur!” diye cevap verdi”. (K.S. 1461 C.6 S.31-32 Akçağ, alıntıları: Buhari, Hacc 131, İlm 23,46, Eymân 15; Müslim, Hacc 327,(1306); Muvatta, Hacc 242,(1,421); Tirmizi, Hacc 76,(916); Ebu Dâvud, Menâsik 80, (2014); İbnu Mâce, Menâsik 74,(3051). )
Hac işlemlerinde sıralama önemlidir:
Hz. Hafsa (radıyallahu anhâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) zevcelerine, veda Haccı senesinde ihramdan çıkmalarını emretti. Ben: “Siz niye ihramdan çıkmıyorsunuz? diye sordum.
“Ben başımı telbit ettim, kurbanlığımı hazırladım, kurbanlığımı kesmeden ihramdan çıkmam” diye cevap verdi”. (K.S. 1468 C.6 S.40 Akçağ, alıntıları: Buhari, Hacc 34,107,126, Meğazi 77, Libâs 89; Müslim, Hacc 186,(1229); Muvatta, Hacc 180,(1,394); Ebu Dâvud, Menâsik 24, (1806);Nesâi, Hacc 40,(5,136) 67,(5,172); İbnu Mâce, Menâsik 72,(3046). )





KURBAN


Erkek çocuğu için yaşça birbirine denk olan iki koyun akika kurbanı:
......... Ümmû Kürs’el-Ka’biyye demiştir ki:
“Resûlullah (s.a)’i, (Akika kurbanı olarak) erkek çocuğu için yaşça birbirine denk olan iki koyun, kız çocuğu için de bir koyun (kesilir) derken işittim.” (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 20-21 H.2834 C.10 S.539 Şamil 1990, ayrıca Nesai, akika 1,3,4. )

Erkek çocuğu için yaşça birbirine denk olan iki koyun akika kurbanı:
... Selmân b. Amr’ed-Dabbiyyi’den demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurdu:
“(Yeni doğan her) bebekle beraber bir akika bulunur. Öyleyse her doğan çocuk için bir akika kurbanı kanı akıtınız ve kendisinden ezâyı kaldırın.” (Ebû Dâvûd, K.ed-Dahâyâ (16), Bâb 20-21 H.2839 C.10 S.549 Şamil 1990, ayrıca. Buhâri, akika 2; Tirmizi, Edâhi 16; Nesâi, Akika 2; İbn Mâce, Zebâih 1. )






KADINLAR:
ADETLİ KADININA DOKUNULUR MU:

Evet :
Bana Hişâm, Urve’den haber verdi ki, Urvetu’bnu’z-Zubeyr’e: Hayızlı kadının bana hizmet etmesi yâhut kadının cünüp iken yanıma gelmesi câiz midir? diye sorulmuş. Urve de : Bana göre bunun hepsi câiz, öyle olan da, böyle olanda bana hizmet eder. Bundan dolayı hiçbir taraf için beis yoktur. Bana Âişe haber verdi ki, kendisi hayızlı ve hücresinde ikamet ederken, Resûlullah da mescide itikâf ettiği zamân, Resûlullah başını uzatır, o da Resûlullah ın başını tarardı. (Buhari, Kitabu’l-Hayz C.1 H.3 S.398, Ötüken 1997 )


Hayır :
Zerrate şöyle demiş : Âise (r.anhâ)’dan, şöyle demiştir:
“Ben hayızlı olduğum zaman ( Resûlullah’ın) yatağından bir hasır üzerine iner ve temizleninceye kadar Resûlullah (s.a)’a yaklaşmazdım.” (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bâb 106 Cilt 1 H.271 s.479, Şamil 1987)


Kadın kocasının malından, izni olmadan harcayamaz:

 İbnu Amr İbni’l-As anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Mekke’yi fethettiği zaman şu hitabede bulundu:
“Bilesiniz! Kocasının izni olmadan bir kadın (kocasının malından) bağışta bulunması caiz değildir.” (K.S. 5792 C.16 S.254 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Büyû 86,(3546,3547). )

 Ebu Umâma radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki.......................
“Kadın, kocasının evinden onun izni olmadan (başkasına) infak edemez!”
Kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü! Yiyecek de mi? denildi.
“Bu, mallarınızın en kıymetlisidir!” buyurdular. ........ (K.S. 5937 C.16 S.407-408 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Vesâya 5,(2121); Ebû Dâvud, Büyû’90,(3565). )

 Ka’b İbnu Mâlik’in anlattığına göre: “Hanımı, kendine ait bir zinet eşyasını Resûlullah aleyhissalâtu vesselâma götürüp: “Ben bunu tasadduk ediyorum” demiştir. Aleyhissalâtu vesselâm kendisine: “Kadının kendi malından (da olsa) bağışı kocasının izni olmadan caiz değildir. Acaba sen Ka’b’den izin aldın mı?” demiştir. Hanım “Evet!” deyince, hanımın kocası Ka’b İbnu Mâlik’e (bir adam göndererek: “Sen Hayre’ye zinetini tasadduk etmesine izin verdin mi? diye sordurmuş, Ka’b: “Evet” deyince Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kadının hibesini kabul buyurmuştur”. (K.S. 6730 C.17 S.284 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 2389. )

Resûlullah’a atfen: “Kocasının nikahında olduğu müddetçe, bir kadına malından hibede bulunması câiz değildir.” (Ebû Dâvûd, Büyû’ 86,(3546,3547.) )

Kadın kocasının malından, izni olmadan harcar:

Esmâ bin tu Ebi Bekr (R) şöyle demiştir: Ben
- Yâ Rasûlullah! Benim hiçbir malım yoktur, ancak bütün malım (kocam)ez-Zubeyr İbni’l-Avvâm’ın bana verdiği ve benim mülküm yaptığı mallar vardır. Ben bu mallardan sadaka vereyim mi? diye sordum.
Rasûlullah (S)
- “Sadaka ver, parayı kap içine koyup saklama, sonra sana karşı da saklanır” buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’l-Hibe ve Fadlihâ ve’t-Tahrid aleyhâ H.24 C.5 S.2386 Ötüken. )

Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre (R)’den işittim ki, Peygamber (S): “Kadın, kocasının kazancından, onun izni olmaksızın infâk ettiği zamân, o infâkın sevâbının yarısı kocaya âid olur” buyurmuştur. (Buhari, Kitâbu’n-Nafakaat H.10 C.12 S.5462 Bâb 4 Ötüken 1988. )





Kadın kına koymasa da olur:

Kerime Bintu Hümâm anlatıyor: “Bir kadın, Hz. Aişe’ye kına yakma hususunda sormuştu, şu cevabı aldı:
“Bunda bir beis yok (kına yakılabilir). Ancak ben bundan hoşlanmam. Çünkü sevdiğim (aleyhissalâtu vesselâm), onun kokusunu sevmezdi.” (K.S. 3114 C.7 S.488 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tereccül 4,(4164); Nesâi, Zinet 19,(3,142). )

Kadın kına koymalıdır:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın, perde gerisinden Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a eliyle bir mektup uzattı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) elini derhal geri çekip:
“Ne bileyim, bu el kadın eli midir, erkek eli midir?” buyurdu. Kadıncağız:
“Kadın elidir! deyince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm).
“Sen kadın olsaydın, tırnaklarının rengini değiştirirdin” bununla kına yakmayı kastetmişti.” (K.S.2115 C.7 S.488 Akçağ,alıntıları: Ebû Dâvud, Tereccül 4,(4166); Nesâi, Zinet 18,(8,142). )


Ebu Eyyub (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “ Kına yakma, koku sürünme, misvak kullanma ve evlenme bütün peygamberlerin tâbi olageldikleri sünnetlerdendir. (K.S. 2161 C.7 S.544 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Nikâh 1, (1080). )




Kadın altın ziynet takamaz:
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir kadın Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek sordu:
“İki altın bilezik hakkında ne dersiniz, (takayım mı?)”
“Ateşten iki bileziktir, (takmayın!)” diye cevap verdi. Kadın devamla:
“Pekalâ altın gerdanlığa (ne dersiniz?) diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâmdan yine:
“Ateşten bir gerdanlık!” cevabını aldı. O, yine sordu:
“Bir çift altın küpeye ne dersiniz?”
“Ateşten bir çift küpe!”
Kadında bir çift altın bilezik vardı. Onları çıkarıp attı ve:
“(Ey Allah’ın Resûlü), kadın kocası için süslenmezse onun yanında kıymeti düşer” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) :
“Sizden birine, gümüş küpeler takınmasından, bunları za’feren veya abir ile sarartmasından kimse engel olmaz!” cevabını verdi. (K.S. 2104 C.7 S.475-476 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Zinet 39,(8,159). )

Peygamber, torununa altın yüzük takdırdı:
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor:“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a Habeş kralı Necâşi’den hediyeler geldi. İçerisinde Habeşi kaşlı bir de altın yüzük vardı. Resûlullah onu bir çöple veya tiksinerek bir parmağıyla aldı. Kızı Zeyneb’in kızı Ümâme Bintu Ebi’l-Âs’ı çağırıp: “Yavrucağım al şunu, takın!” dedi.” (K.S. 2097 C.7 S.472 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Hâtem 8,(4235). )




Cariyenin iddeti iki  hayzdır:
Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Cariyenin talakı iki talaktır, iddeti de -bir nüshada “kurû’u da” - iki hayız müddetidir.” (K.S. 4070 C.11 S.442 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Talâk 6,(2189); Tirmizi, Talâk 7,(1182); İbnu Mâce, Talâk 30,(2080). )

İbnu Ömer radıyallahu anhümâ derdi ki: “Köle, hanımını iki talakla boşadı mı artık kadın, başka bir kocaya var(ıp ondan boşan)madıkça ona haram olur. Bu kölenin hanımı hür de olsa hüküm böyledir. Hür kadının iddeti üç hayız müddeti, köle kadının iddeti iki hayız müddetidir.” (K.S. 4071 C.11 S.443 Akçağ, alıntısı: Muvattâ, Talâk 50,(2,574). )

Bu konuda, Hür veya Cariye kadınlar arasında Kur’an’da bir ayırım yapılmamıştır. Kur’an’dan mealen:
- Boşanmış kadınlar, üç kur’(üç âdet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini gözetirler (hâmile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri (Karınlarında çocuk bulunduğunu saklamaları) kendilerine helâl olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin, kadınlar üzerinde(ki hakları), bir derece daha fazladır. Allah azizdir, hakimdir. 2/228








KIYAMET



Kıyamette şefaatten kimler yararlanacak:


Günahı aleni işleyenler hariç:
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Ümmetimin hepsi affa mazhar olmuştur, günahı aleni işleyenler hariç........... (K.S. 5933 C.16 S.399 Akçağ 1993, alıntıları, Buhâri, Edep 60; Müslim, Zühd 52, (2990). )


Devlet malından çalan adam cehennemdedir:
Bize Ali ibnu Abdillah tahdis edip şöyle dedi: Bize Sufyân ibnu Uyeyne, Amr ibn Dinâr’dan; o da Sâlim ibn Ebi’l-Ca’d’dan tahdis etti ki, Abdullah ibn Amr şöyle demiştir: Peygamberin yol ağırlığı olan eşyâsı üzerinde bekçilik yapan (siyâh) bir adam vardı. Ona kirkire denilirdi. Bu Kirkire (bir gün) öldü. Rasûlullah (S): “Bu adam cehennemdedir” buyurdu. Sahâbiler (acaba neden cehennemdedir diye) ona bakmağa gittiler. Ve onun terikesinde millet malından çalmış olduğu bir abâ buldular. (Buhâri, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer H.272 C.6 S.2866 Bâb 189 1987 Ötüken. )




Mahşerde üzerimizdeki elbiselerle diriltileceğiz:
Ebû Said el-Hudri’den (rivayet edildiğine göre kendisine ölüm yaklaşınca yani elbiseler isteyip onları giymiş, sonra (şöyle) demiştir: “Ben Rasûlullah (s.a.)’i, (kişi) ölürken üzerinde bulunan elbiseler içerisinde diriltilir- derken işittim.” (Ebû Dâvud, K. El-Cenâiz (20), Bab 13-14 C.11 H.3114 S.484 Şamil. )

Mahşerde Allah’ın huzûruna yalınayaklılar, çıplaklar ve erlik yerleriniz sünnetsiz olarak toplanacaksınız:
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir hutbe yaptı da:
- “Ey insanlar! Şüphesiz sizler (kıyâmet gününde) Allah’ın huzûruna yalınayaklılar, çıplaklar ve erlik yerleriniz sünnetsiz olarak toplanacaksınız” buyurdu.
Bundan sonra şu âyeti okudu: “(O günü biz göğü, kitâpların sahifelerini dürüp büker gibi düreceğiz.) İlk yaratışa nasıl başladıksa, üzerimize hakk bir va’d olarak, yine onu iâde edeceğiz. Biz, (va’dettiğimimizi) yaparız. (21/104)
Ve şöyle devam etti:
- “Kıyamet günü yarattıklarından ilk elbise giydirilecek olan kişi İbrâhim’dir. ....... (Buhâri Kitâbu’t-Tefsir H.147 S.4348 C.9 Ötüken.)





KURAN

KURAN PARA İLE OKUNUR MU?

Hayır:

İmrân İbnu Husyen (r.a.)’ın anlattığına göre, İmrân, Kur’an okuyan, arkasından da buna mukabil halktan dünyalık talebeden birisine rastlamıştı, ‘ İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’un, deyip arkasından şu açıklamayı yaptı: “Hz. Peygamber (a.s.v.)’in şöyle söylediğini işittim: “Kim Kur’an okursa (isteyeceğini) Allah’tan istesin. Zira bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kur’an okuyup, okudukları mukabilinde halktan (dünyalık) isteyecekler. (K.S. 434 C.3 S.243 B.1988, alıntısı Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’an 20,2918 )


Ubade İbnu’s-Sâmit r.a. Anlatıyor: “Ben ehl-i Suffa’dan bir kısım insanlara yazı ve Kur’an öğretmiştim. Onlardan bir adam bana bir yay hediye etti. Ben de: “(Bu yay) benim için (büyük) bir mal değil, onunla Allah yolunda atış yaparım, gidip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a soracağım” dedim. Gidip sordum:
“Ey Allah’ın Resûlü! dedim. Kendilerine yazı ve Kur’an öğrettiğim kimselerden biri bana bir yay hediye etti. Bu benim için bir mal da değil. Ben onunla Allah yolunda atış yaparım! dedim. a.s.v. bana : “Eğer ateşten bir takı takınmayı seversen kabul et! diye cevap verdi.” (K.S. 5787 C.16 s.249 B.1993 alıntısı, Ebu Dâvud, Büyû’ 37, (3417) )

Evet:
İbnu Abbâs r.a. Anlatıyor: “Resûlullah a.s.v. Buyurdular ki: “Üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Kitabullah’tır.” ( K.S. 5171 C.14 S. 506-507 B.1992, alıntısı Buhâri, İcâre 16, Tıbb 34. )



KURANIN EKSİKLİĞİ VE DEĞİŞTİRME İDDİALARI

1. Aişe (r.anha)nın azatlısı Ebu Yunus şöyle demiştir: -Aişe (r. anha) kendisi için bir Mushaf yazmamı emretti ve, “ Namazlara ve orta namazına devam edin ” ayetine gelince bana haber ver dedi. Ben de o ayete varınca kendisine haber verdim. Bana o ayeti namazlara , Orta namazına ve ikindi namazına devam edin, Allah için tevazu halinde namaz kılın” şeklinde yazdırdı. Sonra da:
“Ben bunu Resûlullah s.a.v. den duydum” dedi. (Sünen-i Ebû Dâvud terceme ve şerhi, şamil yayın evi 1998. Doç. Dr. İ. Lütfi Çakan K. Salat (2), Bab 5 H. 410 sayfa 148 C.2)

HADİSİN TENKİDİ: Kuran’da noksanlık olduğunu iddia etmişlerdir. Zira bahsi geçen ayette ikindi ifadesi mevcut değildir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen :
-Namazları ve orta namazı koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah’ın huzuruna durun. 2/238


2. Enes dedi ki: Biz bu şehîdler hakkında(Biri Mauna) Kur'ân olarak şunu oku­duk, sonra bu metin kaldırıldı (yânî bunun tilâveti nesholundu): "Biz­den kavmimize iletiniz ki, bizler Rabb'imize kavuştuk, O bizden hoşnûd oldu, bizi de hoşnûd etti".Buhari,Megazi:30

HADİSİN TENKİDİ:Ayetlerin nesh edildiği veya kaybolduğu iddia edilmektedir.


3 .Ebu’d- Derda:
--Abdullah ibn Mesûd “ Ve’l - leyli iza yağşa..”yı nasıl okuyor diye sordu.
Ben kendisine (Alkame)
-- “Ve’l leyli izâ yağşa ve’n -nehari izâ tecelli ve’ zekeri ve’l ünsâ” şeklinde okudum.
Ebu’d- Darda:
--Vallahi Resûlullah beni böyle okutmuştur. Ben Resûlullah tan ağız ağıza böyle öğrendim dedi. ( Sahih- i Buhari, Ötüken yayınları, Mütercim, Mehmet SOFUOĞLU, cilt 8 B.1987 Kitabu Fedailü Ashâbi’n-Nebi Rivayet 82 s.3521)

HADİSİN TENKİDİ: Böylece Leyl süresi (92/3) Ayette geçen yaratma kelimesinin fazlalık olduğunu, Kur’an’dan olmadığını iddia etmişlerdir. Yani, Kur’an’a ekleme yapılmış olduğunu iddia etmişlerdir.

4. Said ibn Cubeyr şöyle demiştir: Bizler muhakkak İbn Abbas’ın Yanında bulunduk: O şöyle dedi: Bana Ubeyy İbn Ka’b tahdis edip şöyle dedi: Resûlullah (s):....... “ Gemiye gelince, o denizde iş yapan yoksulların dı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakta olan bir hükümdar vardı” (el-Kehf 79). “Verâehum (= Arkalarında)” sözünü “ Emenehum melikun” (= Önlerinde bir melik vardır ) şeklinde okumuştur. (Buhari, Kitabu’ş-şurut 15 Cilt 6 s. 2551 Ötüken 1987 ).

HADİSİN TENKİDİ: Bu hadis rivayetleriyle Kur’an’da geçen (18/79) “Verâehum” (=Arkalarında) kelimesini. “Emenehum” (=Önlerinde) şeklinde olduğunu iddia etmekle yine Kur’an’da tahrifat olduğunu iddia etmişlerdir. 

5. Ayşe (r.a.), Şöyle demiştir: Andolsun ki recm etme âyeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlığı) ayeti indi ve Andolsun ki bu âyetler tahtımın altındaki bir yaprakta (yazılı) idi. Resûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) vefat edip biz O'nun Ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen bir koyun (veya keçi odaya) girip o yaprağı yedi."
[İbn Mâce, Nikâh, 36, Hadis no: 1944; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/131, 132, 183, 6/269]

HADİSİN TENKİDİ: Recm ile ilgilidir.
Abdullah b. Abbas radıyallahü anhuma şöyle demiştir: Ömer (b. el-Hattâb) (Radıyallahu anh) halka hitâb edip şöyle dedi: “Şüphesiz Allah (Celle Celaluhu) Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i hak ile gönderdi, ona Kitabı indirdi. Recm âyeti ona indirilenler içindedir. Biz onu, okuduk ve ezber­ledik. Rasûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) recmetti, ondan sonra biz de recmettik. İnsanlar üzerinden uzun zaman geçerse, birisinin; biz Allah’ın Kitabında recm âyetini bulamıyoruz, demesinden ve Allah’ın indirdiği bir farzı terketmek suretiyle sapıtmalarından korkarım. Muhsan olduğu ve beyyine ya da ha­milelik ve itiraf bulunduğu zaman erkeklerden ve kadınlardan zina edene recm haktır (sabittir). Allah’a yemin ederim ki eğer insanlar, Ömer Al­lah’ın kitabına ilâvede bulundu, demeyecek olsalardı, recm âyetini yazar­dım.”(Buhâri; hudûd 30. 31 Tirmizi; hudûd 7; Müslim; hudûd 15; İbn Mâce, hudûd 9. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/110)
Hazreti Ömer’in sözünü ettiği okunuşu mensuh ayet şudur: “İhtiyar erkekle ihtiyar kadın zina ederlerse, onları recmedin” (Mâlik, Muvatta’, Hudûd 10; İbn Mâce, Hudûd, 9; Ahmed b. Hanbel, V, 132, 183


Kuranı şifa niyetine okumak (Rukye yapmak) :
Rukyede şirk vardır:
İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor:”Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, diyordu ki:Rukyelerde, temimlerde (muskalarda), tivelelerde (muhabbet muskası) bir nevi şirk vardır....”.... (K.S. 4035 C.11 S.353 Akçağ 1991, alıntısı, Ebû Dâvud, Tıbb 127,(3883). )

Peygamber rukyeyi onayladı:
Hz. Ebu Sa’ad radıyallahu anh anlatıyor:”Biz,Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmın çıkardığı askeri) bir seferdeydik. Bir yerde konakladık. Yanımıza bir câriye gelip: “Obamızın efendisi Selim’i bir zehirli soktu. Onunla meşgul olacak erkekler de şu anda yoklar. Sizde rukye yapan biri var mı?” dedi. Bunun üzerine bizden rukye hususunda mahâretini bilmediğimiz bir adam kalkıp onunla gitti ve adama okuyu verdi. Adam iyileşti. Kendisine otuz koyun verdiler. Bize sütünden içirdi. Ona :”Yahu sen rukye bilir miydin?” dedik. “Hayır, ben sadece Fatiha okuyarak rukye yaptım” dedi. Biz kendisine “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a sormadan (bu verdiklerine) dokunma!” dedik. Medine’ye gelince, durumu ona söyledik. Aleyhissalâtu vesselâm “Fatiha!nın rukye olduğunu (tedavi maksadıyla okunacağını) sana kim söyledi? Verdikleri koyunları paylaşın, bana da bir hisse ayırın! buyurdular.” (K.S. 4033 C.11 S.346 Akçağ 1991 alıntısı Buhâri, Tıbb 39, 33,İcâre 16, Fedâilu’l-Kur’an 9; Müslim, Selam 66,(2201); Ebû Dâvud, Tıbb 19,(3900); Tirmizi, Tıbb 20, (2064,2065). )




Kuran cünüpken okunur:
 Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), cünüp olmadıkça her halimizde bize Kur’an okutup talim ederdi. (K.S. 3771 C.10 S.548 Akçağ, alıntıları 3772 no.lu rivayetle bağlantılı, şöyle ki: )

 Nesâi’nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâdan çıkınca Kur’an okur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nun la Kur’an arasına perde olmazdı.” (K.S. 3772 C.10 S.548 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tâharet 91,(229); Tirmizi, Tahâret 111,(146); Nesâi, Tahâret 171,(1,144). )

Kuran cünüpken okunmaz:
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre, o cünüp kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” (K.S. 3773 C.10 S.550 Akçağ, alıntısı: Buhâri, (Hayz 7).)

Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben cünüp iken Rasûlullah (S) benimle karşılaştı ve elimi tuttu. Böylece kendisiyle birlikte yürüdüm. Nihâyet oturdu. Ben hemen savuştum da barındığım yere geldim, yıkandım. Sonra geldi. O hâlâ oturuyordu. “Sen nerede idin yâ Ebâ Hırr?” dedi. Ben de kendisine (yaptığım işleri) söyledim. Bunun üzerine: “Suphanallah! Yâ Ebâ Hırr, mü’min murdâr olmaz” buyurdu. (Buhâri Kitâbu’l-Gusl H.36 Bâb 24 S.390 C.1 Ötüken. )




MİLLET VE MİLLİYETLER


Habeşliler:

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) buyurdular ki:
“Ka’be’yi, Habeşlilerden bacakları ince bir adam tahrip edecektir. (K.S. 4593 C.12 S.532 Akçağ, alıntıları:Buhari, Hacc 49; Müslim, Fiten 57, (2909; Nesai, Hacc 125, (5,216). )

Buhâri’nin İbnu Abbas’tan kaydettiği diğer bir rivayete göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) şöyle buyurmuştur: “Kâ’be’yi yıkacak olan o ayrık iri ayaklı, güdük kafalı (koyu siyah) Habeşli’yi Kâ’be’nin taşlarını birer birer söker halde görür gibiyim!” (K.S. 4594 C.12 S.532 Akçağ, alıntısı: Buhari, Hacc 49.)


İbnu Amr İbni’l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) buyurdular ki: “Habeşliler sizi terk ettikçe onları terkedin. Zira, Kâ’be’nin hazinesini sadece zü’s-süvaykateyn (ince bacaklı olan kimse) çıkaracaktır.” (K.S. 4595 C.12 S.533 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Melâhim 11,(4309). )










ÖLÜ - CENAZE



Cenazenin ardından binekle gidilir:
Muğire radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Binekli, cenazenin ardından yürür, yaya ise dilediği yerden....... (K.S. 5452 C.15 S.270 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Cenâiz 42,(1031); Nesâi, Cenâiz 55,56, (4,55,56); Ebû Dâvud, Cenâiz 49,(4180). )

Binerek cenazeye teşyi etmekten utanmıyor musunuz:
Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir cenazeye katılmıştı. Bir kısım binekliler gördü.“(binerek cenazeye teşyi etmekten) utanmıyor musunuz? Allah’ın melekleri yaya olsunlar da siz hayvanların sırtında olun (olacak şey değil)!” buyurdular.” (K.S. 5453 C.15 S.271 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Cenâiz 28,(1012); Ebû Dâvud, Cenâiz 48,(3177). )




Cenazenin her yanından yürünür:
Ziyad (ın) Peygamber (s.a.)’e kadar ulaştırdı(ğı merfu bir hadiste Hz. Peygamber Efendimiz şöyle) buyurur:
“Binitli, cenazenin arkasında yürür, yaya ise (cenazenin) önünden ve arkasından ona yakın olarak sağından ve (ya) solundan yürüyebilir. .. (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (207) Bab 44-45 C.12 S.47 H.3180 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 42; Nesai, cenâiz 55, 56, 59; İbn Mace, cenâiz 15. )

Cenazenin arkasından gidilir, önünden gidilmez:
İbn Mes’ud demiştir ki:
Peygamber (s.a.)’e cenazeyle yürümeyi sorduk, şöyle buyurdu:
“-Koşmanın altında (mutedil bir surette yürür. Böyle yürümekle) eğer (ölen kimse) hayırlı (birisiyse) onu hayra (eriştirmekte) acele etmiş olunur. Eğer böyle değilse (varsın) cehennem halkı (bizden biran önce) uzak(laşıp, gitsin). Cenaze arkasından gidilendir, (kendisi) arkadan giden değildir. (Cenazenin) önünden giden onunla beraber bulunmuş olmaz.” (Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 46-47 C.12 S.52 H.3184 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 27. )









Kabirler üzerinde oturulmaz:
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Birinizin bir kor üzerine oturup oradan da bedenini yakması, kendisi için bir kabrin üzerine oturmaktan daha hayırlıdır.” (K.S. 5483 C.15 S.296 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cenâiz 96,(971); Ebû Dâvud, Cenâiz 77,(3228); Nesâi, Cenâiz 105,(4,95). )

Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kabrin kireçlenmesini, üzerine bina yapılmasını, üzerine oturulmasını, üzerine yazı yazılmasını ve ayakla basılmasını yasakladı.” (K.S. 5470 C.15 S.285 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cenâiz 94, (970); Ebû Dâvud, Cenâiz 76,(3225,3226); Tirmizi, Cenâiz 58,(1052); Nesâi, Cenâiz 96,(4,86,88). )
Kabirler üzerinde oturulur:
Hz. Ali radıyallahu anh’tan anlatıldığına göre kabirlere dayanır, üzerlerine yatardı. (K.S. 5484 C.15 S.297 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Cenâiz 34,(1,233). )




Cenaze namazı 4 tekbir:
Hz. Osman İbnu Affân radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Osman İbnu Maz’ûn üzerine cenaze namazı kıldırdı. Namazda dört kere tekbir getirdi.” (K.S. 6445C.17 S.122 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1502. )

El-Heceri rahimehullah anlatıyor: “Resûlullah’ın sahabesi olan Abdullah İbnu Ebi Evfa ile birlikte, onun bir kızının cenaze namazını kıldım. Abdullah dört kere tekbir getirdi. Dördüncüden sonra (selam vermeyip) biraz durdu. Ben safların muhtelif yerlerinden cemaatin onu uyarmak üzere “sübhanallah” dediklerini işittim. Sonra selam verdi ve dedi ki: “Siz benim beş kere tekbir getireceğimi mi zannediyorsunuz?” Cemaat: “Evet bundan korktuk” dediler. Bunun üzerine: “Hayır bunu yapmayacağım. Ancak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm dört kere tekbir getirir, sonra bir müddet durup Allah’ın söylemesini dilediği bir şeyler söyler, sonra da selam verirdi.” dedi.” (K.S. 6446 C.17 S.122 Akçağ, alıntısı İbn-i Mace 1503. )

Cenaze namazı 5 tekbir:
Kesir İbnu Abdillah’ın dedesi, “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın (cenaze namazında) 5 kere tekbir getirdiğini söylemiştir.” (K.S. 6447 C.17 S.123 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1506.)




Cenaze namazında kuran okunur:
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine namaz kılmış ve namazda Fâtiha’yı okumuştur. Bu hususta kendisine (niye onu okuduğu) sorulunca: “Bu, sünnettendir!” diye cevap vermiştir.” (K.S. 3062 C.9 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cenâiz 66; Ebu Dâvud, Cenâiz 59,(3198); Tirmizi, Cenâiz 39,(1026); Nesâi, cenâiz 77,(4,74,75). )
Cenaze namazında sadece dua edilir:
Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua edin.” (K.S.3064 C.9 S.373 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 60,(3199); İbnu Mâce, Cenâiz 23,(1497). )

768- Nâfi rahimehullah anlatıyor: “İbnu Ömer, cenâze için kılınan namazda kıraate yer vermezdi.” (K.S. 3063 C.9 S.373 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Cenâiz 19,(1,225). )



Şehitler için cenaze namazı kılınmaz:
Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Uhud şehitlerinden iki kişiyi bir örtü (yâni bir kabir) içinde birleştiriyordu. Sonra: “Hangisi Kur’ân’ı daha çok öğrenmiştir?” diye soruyordu. Bu çift şehitlerden biri kendisine işâret edilince, onu kabirdeki lahdin içine önce koyuyordu. Ve sonra: “Ben bu mucâhidler üzerine (yâni hayâtlarını Allah yolunda fedâ ettiklerine) kıyâmet günü bir şâhidim” buyurdu ve şehitlerin kendi kanları içinde, yıkanmadıkları ve üzerlerine namâz da kılınmadığı hâlde gömülmelerini emretti. (Buhari, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.99 Ötüken. )
Peygamber sekiz yıl sonra Uhud şehitleri için cenaze namazı kıldı:
Ukbe ibn Âmir(R)’den (o şöyle demiştir): Peygamber (S) bir gün çıkıp Uhud şehitlerine cenâze üzerine kıldığı namâzı gibi namâz kıldı.............. (Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.100 Ötüken. )

Ukbe İbnu âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud şehitleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle(de) ölülerle(de) vedalaşıyormuşçasına cenaze namazı kıldı.” (K.S. 3081 C.9 S.385 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 75, (3223,3224); Nesâi, Cenâiz 61,(3,61,62). )





Ölüler bizi duyar:
Katâde şöyle demiştir: Bize Enes ibn Mâlik (R), Ebû Talha’dan şöyle zikretti: Peygamber (S) Bedir günü harb sonunda Kureyş şeriflerinden yirmi dört kişinin cesetlerinin bir araya toplanmasını emretti de, bunlar Bedir kuyularından pis ve pis şeyleri içine alan bir kuyuya atıldılar. Peygamber düşman bir kavme gâlip olunca onun açık bir sâhasında üç gece kalmak âdetinde idi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca da Peygamber, devesinin getirilmesini emretti. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Sonra Peygamber yürüdü, sahabeleri de kendisinin ardı sıra yürüdüler. Sahabeler birbirlerine:
-Herhalde Peygamber bâzı ihtiyâcı için gitmektedir sanıyoruz dediler.
Nihâyet peygamber, öldürülen Kureyş ileri gelenlerinin atıldıkları kuyunun bir tarafında durdu da onları kendi adlarıyla ve babalarının adlarıyla şöyle çağırmaya başladı:
- “Yâ Fulân oğlu Fulân, yâ Fulân oğlu Fulân! Siz Allah’a ve Resûlü’ne itâat etmiş olsaydınız, itâatiniz sizleri sevindirir miydi? (Ey öldürülenler!) Biz Rabb’imizin bize va’dettiğini nusret ve zaferi muhakkak sûrette gerçek bulduk. Siz de (bâtıl) rabbinizin va’dettiği nusret ve zaferi gerçek buldunuz mu?” buyurdu.
Râvi Ebû Talha dedi ki: Umer:
- Yâ Rasûlullah! Kendilerinde ruhları bulunmayan şu cesetlere ne söylüyorsun? dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah (S):
- “Muhammed’in nefsi elinde olan Allah’a yemin ederim ki, benim söylemekte olduğum sözleri sizler onlardan iyi işitir değilsiniz” buyurdu.
Katâde: Allah onları ayıplamak, küçültmek, azâb etmek ve kaçırdıkları fırsatlara yanmaları, yaptıkları zulümlere pişmânlık duymaları için, Bedir kuyusundaki cesetlere Peygamber’in hitâbesini işittirecek derecede hayât vermiştir, demiştir. (Buhâri, Kitâbu2l- Mağazi H. 27 C.8 Bâb 7 S.3727-3718. Ötüken )

550- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kul kabrine konulup, yakınları da ondan ayrılınca-ki o, geri dönenlerin ayak seslerini işitir- .................. (K.S. 5500 C.15 S.309-310 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cenâiz 68, 87; Müslim, cennet 70,(2870); Ebû Dâvud, Cenâiz 78,(3231); Nesâi, Cenâiz 110,(4,97,98); Tirmizi, Cenâiz 70,(1071 -Ebu Hüreyre’den-. )

Kur’an’dan mealen:
- Allah öldükleri sırada canları alır, ölmeyenleri de uykularında; sonra ölümüne hükmettiğini tutar, ötekilerini de belli bir süreye kadar (bedenlerine) gönderir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 39/42

- O’dur ki, geceleyin sizi öldürür, gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O’nadır; (O, dünyada ) yaptıklarınızı size haber verecektir. 6/60

Sen ölülere duyuramazsın, arkalarını dönmüş kaçarken sağırlara da çağrıyı işittiremezsin. 27/80






Çocuğun cenaze namazı kılınmaz :
Aişe (r.a.)den (demiştir) ki:
“Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim on sekiz aylıkken öldü de Resûlullah (s.a.) onun cenaze namazını kılmadı.” (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (20) Bab 48-49 C.12 S.58 H.3187 Şamil, )

Çocuğun ,hatta düşüğün bile cenaze namazı kılınır:
El-Behiyy (Abdullah b. Beşşar) dedi ki:
Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim vefat edince, Resûlullah (s.a.) oturmak için ayrılan bir yerde onun cenaze namazını kıldı.
(Ebû Dâvud der ki: Ben (bu hadisi) Ya’kub b. el-Ka’ka’a okudum. O sırada kendisine): “İbnü’l Mübarek size Ata’dan (naklen) Peygamber (s.a.)’in yetmiş günlük iken (ölen) oğlu İbrahim’in cenaze namazını kıldığını haber verdi mi?” diye soruldu (da-evet- cevabını verdi). (Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 49-50 C.12 S.59-60 H.3188 Şamil, )

...Düşük üzerine namaz kılınır anne ve babası için de (Allah’tan) mağfiret ve rahmet istenir. (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (207) Bab 44-45 C.12 S.47 H.3180 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 42; Nesai, cenâiz 55, 56, 59; İbn Mace, cenâiz 15. )











PEYGAMBERLER


PEYGAMBERİN YAŞLILIK HALİ:
Saçları ve sakalı beyazlamış:
Ebu Cuhayfe (şöyle demiş):
-Ben Resûlullah’ı beyaz gördüm ihtiyarlamıştı, Ali’nin oğlu Hasan’a benziyordu. (Müslim 107/127 C.10 Sönmez Neşriyat).

İbnu Abbas (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: “Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh) :”Ey Allah’ın Resûlü, saçların ağardı yaşlandın” dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu Vesselâm): “Beni, Hûd, Vâkı’a, Mürselât, Ammeyetesâelun ve İzâ’ş-Şemsü Küvviret sûreleri ihtiyarlattı” cevabını verdi”. (K.S. 659 C.4 S.29 Akçağ 1988, alıntısı, Tirmizi, Tefsir, Vâkı’a. (3293). )


Saç sakalı beyazlanmadı:
Sâbit el- Bunâni şöyle dedi: Enes’e Peygamber’in sakalını boyaması (vâki’ olup olmadığı) soruldu da, Enes (R):
- Şu muhakkak ki, Peygamber (S) saç sakal boyayacak dereceye ulaşmadı. Eğer ben O’nun sakalındaki beyaz kılları saymak isteseydim muhakkak sayardım, dedi. (Buhâri, Kitâbu’l-Libâs 111 C.13 S.5928 Ötüken 1989 )

Enes’e Peygamberin saçının ağarıp ağarmadığı sorulmuş da:
- Allah onu beyazlıkla lekelemedi, demiş. (Müslim 105/126 C.10 Sönmez Neşriyat A.Ş. )



PEYGAMBERİN VEFAT YAŞI:

63 :
Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm altmış üç yaşında vefat etmiştir.” (K.S. 5529 C.15 S.346 Akçağ 1992 alıntıları, Buhari, Menâkıb 10; Müslim, Fezâil 115,(2349); Tirmizi, Menâkıb 28,(3655). )

.. İbni Abbâs’tan naklen: “Resûlullah, Mekke’de on öç yıl kalmış ve altmış üç yaşında vefat etmiştir.” (Müslim 117/135 C.10 Sönmez Neşriyat A.Ş. )

65:
....... İbni Abbâs rivayet etti ki: “Resûlullah altmış beş yaşında vefat etmiştir.” (Müslim 122/138 C.10 Sönmez Neşriyat )


PEYGAMBER CİNLERİ GÖRDÜ MÜ:

Evet:
Alkame anlatıyor: “İbni Mes’ud (r.a.)’a dedim ki ’
-Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (a.s.v.)’e refâkat etti mi?”
“-Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece Onunla (a.s.v.) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor.”
“-Ey Allah’ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena gece geçirdik” dedik.
- “Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’an’ı Kerimi okudum” buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, Ateşlerinin kalıntılarını gösterdi............. (K.S. 786 C.4 S.243 B.1988. Alıntıları, Müslim, salat 150(450); Tirmizi, Tefsir, Ahkâf,(3254); Ebu Dâvud, Tahâret 42,(85). )

Ma’n İbnu Abdurrahman anlatıyor: “Babam merhumu dinledim. Diyordu ki:
“Mesruk’a sordum: “Kur’an’ı dinledikleri gece, cinler(n geldiğini) Resûlullah a.s.v.’a kim haber verdi?” Bana şu cevabı verdi: “Babam, yani İbnu Mes’ud bana bildirdi ki: “Onların yani cinlerin geldiğini bir ağaç haber verdi.” (K.S. 5589 C.15 S.441 B. 1992, Alıntıları Buhâri, Menâkıbu’l-Ensâr 32; Müslim, Sâlat 153,(450). )


Hayır:
İbnu Abbas (r.a.) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (a.s.v.) Cinlere Kur’an okumadığı gibi, onları görmedi de..........) (K.S. 846 C.4 S.343 B.1988. Alıntıları, Buhari, Tefsir, Cinn 1, Ezan 105; Müslim, Salat 149,(449); Tirmizi, Tefsir, Cinn,(3320). )



PEYGAMBERİN VASİYETİ NEDİR:

Kurandır:
Resûlullah’a atfen Veda Hüdbesinde : “Mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmayacaksınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.” (Buhari. Kitabu’l - Hac cilt 4 sayfa 1648, Ötüken 1987)


Sünnetidir:
İmam Malik’e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (a.s.v) şunu söylemiştir: “ Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitab ı ve Resûlün Sünneti. (Muvatta, Kader 3, (2, 899), K.S. 53 C. 2 S. 328 - 1988)



Ehli Beytidir:
Yezid İbnu Erkam (r.a) anlatıyor : Hz. Peygamber (a.s.v) buyurdular ki “Size uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu. Allah’ın Kitabıdır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehli Beytimdir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınız da bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaktır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün” (K.S. 54 C. 2 S. 328-329 B. 1998 alıntısı Tirmizi, Menakıb 77.(3790) )


PEYGAMBERİN EŞ SAYISI:
On bir:
Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselâm, hanımlarına gece ve gündüz aynı saatlerde ziyarette bulunurdu. Onlar on bir tane idiler. Enes’e: “Buna tâkat getirebiliyor muydu? denmişti. O : “Biz ona otuz kişinin gücü verildiğini konuşurduk” diye cevap verdi.” (K.S. 5713 C.16 S.69 alıntısı, Buhari, Gusl 12; Nesâi, Nikâh 1, (6,53,54). )


Dokuz:
Bize Müseddet tahdis etti. Bize Yezid ibn Zurey’ tahdis etti. Bize Said ibn Ebû Arûbe, Katâde’den; o da Enes (R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S)’in dokuz kadını olduğu hâlde, tek bir gece içinde kadınların hepsi üzerine dolaşırdı.
Ve yine bana Halife ibn Hayyât şöyle dedi: Bize Yezid ibnu Zurey’ tahdis etti: Bize Said, Katâde den tahdis etti ki, onlara da Enes, Peygamberden olmak üzere bunu tahdis etmiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Nikâh H.6 C.11 S.5163 Ötüken 1988 ).




PEYGAMBER,  NECAŞİ'NİN CENAZE NAMAZINI KILDI MI:
Gıyabında kıldı:
Ebû Hüreyre’den (rivayet olunduğuna göre);
Resûlullah (s.a.) Necaşi(nin ölümü)nü o gün halka haber verdi. Sonra cemaati musallaya çıkarıp onları saf düzenine soktu. Dört tekbir al(arak cenaze namazını kıldır)dı. (Ebu Dâvud, K.el-Cengiz (20) Bab 56-58 H.3204 Şamil, ayrıca: Buhari, cenâiz 4,5,61,65; menakıb’ül-ensar 38; Müslim, cenâiz 27,72,76,103; İbn Mace, cenâiz 33.
Kılmadı:
Sahiheyn ve Nesâi’de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve:
“Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin!” dedi ve başka bir şey söylemedi.” (K.S. 3059 C.9 S.369 Akçağ, alıntıları: Cenâiz 4,55,61,65; Menakibu’l-Ensar 38; Müslim, Cenâiz 62,63,(951); Ebu Dâvud, Cenâiz 62(3204); Tirmizi, Cenâiz 37,(1022); Nesâi, Cenâiz 76,(4,72). )




Peygamber hangi yoldan giderdi: 
İbn Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) bayram günü (namaza) bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 246, 249 C.4 S.293 H.1156 Şamil, ayrıca:Tirmizi, Cuma 37; İbn Mâce, ikâme 162. )

Bekr b. Mübaşir el-Ensâri’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
- Ramazan ve kurban bayramı günleri Resûlullah’ın ashabı ile birlikte Bethân vadisi yoluyla musallâya gider. Peygamber (s.a.) ile birlikte namaz kılar yine Bethân vadisinden evlerimize dönerdik. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 247, 250 C.4 S.295 H.1158 Şamil. )







Peygamber sabah namazının sünnetini kısa tutardı:
... Âişe (r.anhâ)’dan; demiştir ki:
- Peygamber (s.a.) sabah namazından önceki iki rekatı (o kadar) kısa bir zamanda kılardı (ki) ben (kendi kendime) “acaba bu iki rekatte Ummül’-Kur’an’ı (Fâtiha Sûresi kasd edilmektedir) okudun mu ki?” derdim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.502 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 28; Müslim, müsâfirin 92; Nesai, iftitâh, 40; Muvatta’ , salâtu’l-leyl 30. )

Uzun kıldığı için geç kaldı:
Bilâl (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Bilâl (r.a.) bir gün Resûlullah (s.a.)’e sabah namazı (vaktinin girdiği)ni haber vermek için gelince Hz. Âişe Bilâl’e bir şeyler sorarak aydınlık iyice belirinceye kadar oyalamış, artık iyiden iyiye sabaha girmiş, bunun üzerine Bilâl kalkıp Peygamber (s.a.)’e sabah(ın girdiğini) haber vermiş ve hemen arkasından haberini yine tekrarlamışsa da Resûlullah (s.a.) dışarı çıkmamış, (bir süre sonra) dışarı çıkıp da halka namazı kıldırınca Bilâl, Âişe’nin bir şeyler sorarak kendisini tamamen sabah girinceye kadar oyaladığını ve (Resûl-i Ekrem’in de) dışarı çıkmakta yavaş davrandığını kendisine haber vermiş. Bunun üzerine (Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de):
“-Ben sabah namazının iki rekat sünnetini kılmıştım (da o yüzden geciktim)” cevabını vermiş. Bunun üzerine Bilâl (r.a.):
- (Ama) Ey Allah’ın Resûlü, sen iyice sabaha girmiştin? deyince,
“ -Eğer ben sabaha bundan daha da çok girmiş olsaydım, yine de bu iki rekatı en güzel ve en kısa şekilde kılardım” diye cevap verdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.505 H.1257 Şamil.)






Resûlullah’ın tek bir sefer hacc etti :
Ebu Cübeyr anlatıyor: İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ)’a dedim ki:“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın, vâcip kıldığı zaman, getirdiği telbiye hususunda Ashab’ın ihtilafına doğrusu hayret ediyorum!” Bana şu cevabı verdi:
“Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bununla ilgili..................... (K.S. 1263 C.5 S.378 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Menâsik 21,(1770). )

Birden fazla hac etti:
Âişe bint Sa’id b. Ebi Vakkâs’dan; Sa’d b. Vakkâs şöyle) demiştir:
- Peygamber (s.a.) (hacca gitmek için) el-für’ yolunu seçecek olursa, bineği kendisini kaldırdığı zaman yüksek sesle telbiye getirerek ihrama girerdi, Eğer Uhud yolunu seçecek olursa, Beydâ dağı üzerine çıktığı zaman yüksek sesle telbiye getirerek ihrama girerdi. (Ebu Dâvûd, K.el-Menâsik (11), Bâb 21 H.1775 C.7 S.23 Şamil. )












HANGİ PEYGAMBER DAHA ÜSTÜN:

Peygamberlerden birini diğerine üstün tutmayın:
.Resûlullah’a atfen: “Peygamberlerden birini diğerine üstün tutmayın.” (K.S. 4346 C.12 Akçağ, alıntısı Ebu Dâvud, sünnet 14(4668) )

Yaratılmışların en hayırlısı (Hayru’l-Beriyye) İbrahim peygamberdir.” (K.S.4335 C.12 Akçağ, alıntısı Müslim 2369; Tirmizi 2349; Ebu Dâvud 4672 )

Ademoğlunun Allah’a en kerim olanı da benim, Bunda fahr yok!” (K.S. 4347 C.12 Akçağ, alıntısı Tirmizi, Menâkıb 2(3614) )

..... Resûlullah’a atfen: “Kıyamet günü geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok.” (K.S. 4348 C.12 Akçağ, alıntısı Tirmizi 3617. )

Ayet:
Rabb’in, göklerde ve yerde olan kimseleri daha iyi bilir (O, peygamber olmağa kimi lâyık görürse onu seçer). Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık, Dâvûd’a da Zebûr’u verdik. 17/55

Andolsun biz, Adem oğullarına çok ikrâm ettik, onları karada ve denizde taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün kıldık. 17/70
Not: Bir çoğundan üstün, en üstün değil.


PEYGAMBER LANET EDER Mİ:
Hayır:
Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a: “Ey Allah’ın Resûlü! Müşriklere beddua et, onları lânetle!” denilmişti. Şu cevabı verdi:
“Ben rahmet olarak gönderildim, lanetleyici olarak değil!” (K.S. 5347 C.15 S.144 Akçağ 1992, alıntısı Müslim, Birr 87, (2597). )

Evet:
. Aişe’den naklen: Resûlullah’ın yanına iki adam girdi, ve onunla ne olduğunu bilmediğim bir şey konuştular da gadaplandırdılar, O da kendilerine lânet ve sitem etti. Çıktıkları vakit ben:
- Yâ Resûlullah! Şu iki adamın kazandığı hayırdan kim bir şey kazanabilir, dedim:
“Ne o?” buyurdu.
- Sen onlara lanet ve sitem ettin! Dedim.
“Sen benim Rabb’ime konuştuğum şartı bilmiyor musun? Allah’ım! Ben ancak bir beşerim, Müslümanlardan hangisine lânet ve sitem edersem bunu onun için bir zekât ve ecir kıl, dedim” buyurdular. (Müslim, 88/553 C.10 Sönmez Neşriyat )



TUVALET İHTİYACINI GİDERME ŞEKLİ:
Hiçbir kimse göremeyecek kadar (gözlerden uzaklaşıp)giderdi:
..Câbir b. Abdillah’dan, demiştir ki:”Peygamber Sallallâhu aleyhi vesellem abdest bozmak istediği zaman kendisini hiçbir kimse göremeyecek kadar (gözlerden uzaklaşıp)giderdi.(Ebu Dâvud, K.Tahâre (1), Bâb2 s.12 c.1 Şamil 1987, diğer rivayet edenler. İbni Mace tahare 22)

Arkasında Ömer varken tuvaletini yaptı:
... Hz. Âişe’den rivâyet edildiğine göre o şöyle demiştir: “Resulullah (s.a.) küçük abdest bozdu. Arkasında su kabı ile ayakta bekleyen Hz. Ömer (suyu uzatınca),
- Bu nedir yâ Ömer? buyurdu.
- Temizleneceğiniz sudur, dedi.
Nebi (s.a.) de cevaben,
- “Ben her bevledişimde su ile temizlenmekle emrolunmadım. Eğer böyle yapsaydım (ümmetime her abdest bozmadan sonra) su ile taharetlenmek sünnet olurdu.” buyurdu. (Ebu Davud K.Tahâre (1) Bâb 22 C.1 S.81 Şamil 1987, diğer rivayet eden, İbn Mâce, tahâre 20 )


BAYRAĞININ RENGİ:
Siyah:
Muhammed b. El-Kâsım’ın azatlı kölesi Yunus b. Ubeyd dedi ki; Muhammed b. El-Kasım Resûlullah (s.a.) bayrağının nasıl olduğunu sormak üzere beni el-Bera b. Âzib’e gönderdi. (el-Bera b. Âzib de), “Bayrak Nemire kumaşından, siyah renkli ve kare şeklinde idi.” diye cevap verdi. (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 69 C.10 H.2591 S.93 Şamil, ayrıca, Tirmizi Cihad 10. )

Cabir (r.a.)’den merfu’ olarak rivâyet olunduğuna göre Peygamber (s.a.) Mekke’ye girdiğinde sancağı beyazdı. (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 69 C.10 H.2592 Şamil 1990, ayrıca Tirmizi, cihad 9,10; Nesâi, menâsik 106; İbn Mâce cihâd 20. )
Not: Sancak ve bayrak ayrı şeydir.Burada bir çelişki yoktur.

Sarı:
Simak’ın haber verdiğine göre, kavminden bir kimse, “Ben peygamber (s.a.)’in bayrağını sarı renkli olarak gördüm” demiştir. (Ebû Dâvud, K. El-Cihâd (15), Bâb 69 C.10 H.2593 S.96 Şamil 1990. )



SÜLEYMAN PEYGAMBERİN EŞ SAYISI:

Doksan:
“Süleyman aleyhisselâm (bir gün)
“Bugün, kesinlikle doksan kadınıma uğrayacağım. Hepsi de Allah yolunda cihad edecek bir yiğit doğuracak! dedi (veya melek) ona:
“İnşaallah de bari!” uyarısında bulundu. Ama Hz. Süleyman inşaallah demedi.
Söylediği gibi, o gün, bütün hanımlarına uğradı. Kadınlarından sadece biri hâmile kaldı. O da yarım insan doğurdu.”
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sözüne devamla:
“Nefsimi elinde tutan Zât’a yemin olsun! Eğer Süleyman aleyhisselâm “inşallah!” demiş olsaydı hepsi de Allah yolunda atlı olarak cihad eden çocuklara sahip olacaktı” buyurdu.” (Buhari, Enbiya 40, Eymân 23,(1654); Nesâi, 39,40,(7,25); K.S. 5825 C.16 S.299 Akçağ 1993 )

Yetmiş:
El-A’rac’dan; Ebû Hureyre (R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Dâvud’un oğlu Süleymân: Ben bu gece yetmiş kadını dolaşacağım da onlardan her biri Allah yolunda mücahide edecek birer süvâri oğlana gebe kalır, diye kesin konuştu. Arkadaşı olan melek ona: İnşâallah de, dedi. O diliyle inşâallah demedi. O hakikaten o kadınları dolaştı, fakat içlerinden yalnız biri iki şıkkından biri düşük bir oğlana hâmile kalmıştır”.
Peygamber: “Eğer Süleymân İnşâallah deseydi, elbette o çocukların hepsi Allah yolunda cihâd ederlerdi” buyurdu..........
(Buhari, Kitâbu’l-Enbiyâ 97 C.7 S.3237 Ötüken 1987 )



Altmış:
Bize Vuheyb, Eyûb’dan; o da Muhammed ibn Sirin’den; o da Ebû Hureyre (R)’den şöyle tahdis etti: Allah’ın Peygamberi Süleymân Aleyhisselâmın atmış tâne kadını kadını vardı. “Ben bir gecede kadınların üzerine dolaşırım da onlardan her bir kadın muhakkak Allah yolunda savaşacak birer süvari oğlan çocuğu doğurur” diye (İnşâallah demeden) yemin sözü söyledi. Hakikaten kadınları üzerine dolaştı. Fakat kadınlardan hiçbiri doğurmadı, yalnız bir kadın eksik doğumlu bir oğlan çocuğu doğurdu. Allah’ın Peygamberi Muhammed (S) : -”Eğer Süleymân Peygamber inşâallah diyerek yemininden bir istisna yapsaydı, kadınlardan her bir kadın muhakkak gebe kalır ve Allah yolunda savaşacak birer süvâri doğururdu” buyurdu. (Buhari, Kitâbu’t-Tevhit 95 C.16 S.7340 Ötüken 1989 ).


MEHDİ KİMDİR:

İsa'dır:
Hz. Enes İbnu Mâlik radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:.........Mehdi, Hz. İsa’dan başkası değildir.” (K.S. 4039 C.17 S.547 Akçağ 1993 alıntısı, ibn-i Mace 7219 )


Peygamberin soyundandır:
Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Mehdi benim zürriyetimden, kızım Fâtıma’nın evlatlarındandır.” (K.S. 5007 C.14 S.276 Akçağ 1992 alıntısı, Ebû Dâvud, Mehdi 1,(4290). )

İbnu Mes’ûd radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Dünyanın tek günlük ömrü bile kalmış olsa Allah, o günü uzatıp, benden bir kimseyi o günde gönderecek.” İbnu Mes’ûd: “Resûlullah yahut da şöyle buyurmuştu der: “...Ehl-i beytimden birini, ki bu zatın ismi benim ismime uyar, babasının ismi de babamın ismine uyar. Bu zat, yeryüzünü, -eskiden cevr ve zulümle dolu olmasının aksine- adalet ve hakkâniyetle doldurur.” (K.S. 5006 C.14 S.275 Akçağ 1992 alıntısı, Ebû Dâvud, Mehdi 1,(4282); Tirmizi, Fiten 52, (2231,2232). )


SAĞLIK , TEDAVİ, HASTALIKLAR


HACAMAT
Hacamat ücreti pisdir:

Râfi’b. Hadic (r.a.), Rasûlullah (S.a.)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“-Hacamat edenin ücreti pistir, köpeğin satışı karşılığında alınan para pistir, fahişenin zina karşılığı aldığı ücret pistir. (Ebu Dâvud, K.el-İcâre (22) Bab 38 H.3421 C.12 S.497 Şamil, diğer rivayet edenler; Müslim, müsakât 40,41; Tirmizi, büyû 46; Nesai, sayd 15. )
Peygamber hacamat ücretini  ödedi:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm hacamat oldu ve hacamatı yapan hacamatçıya ücretini ödedi ve ayrıca burun damlası kullandı.” (K.S. 4006 C.11 S.304 Akçağ 1991 alıntısı, Buhâri, Tıbb 9; Müslim, Selam 76, (1202); Ebu Dâvud, Tıbb 8,(3867); Tirmizi, Tıbb 9,(2048) )



DAĞLAMA TEDAVİSİ:

Dağlama kötüdür:
İmran İbnu Huseyn radıyallahu anhumâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Ümmetimden yetmiş bin kişi (Mahşer’de) hesaba çekilmeden cennete girecektir!” buyurdular. Kendisine: “Ey Allah’ın Resûlü! Bular kimlerdir?” diye sual edildi.
“Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye baş vurmayanlar, teşâ’üm’e (uğursuzluğa) inanmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir!” buyurdu............... K.S. 4034 C.11 S.350 Akçağ 1991 alıntısı, Müslim, İman, 371, (218). )

Peygamber dağlama tedavisi yaptı:
“Sa’d İbnu Mu’âz radıyallahu anh kolundaki (can) damarından isabet aldığı zaman Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onu elindeki uzunca bir demir çubukla bizzat dağladı. Ancak yarası tekrar şişti. Resûlullah ikinci sefer dağladı.” (K.S. 4018 C.11 S.324 Akçağ, alıntısı Müslim, Selam 75,(2208); Ebû Dâvud, Tıbb 7,(3868) )

127- Tirmizi nin Hz. Enes’ten yaptığı bir rivayette, Enes radıyallahu anh der ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Sa’d İbnu Zürâreyi sivilce sebebiyle dağladı.” (K.S. 4019 C.11 S.325 Akçağ 1991, alıntısı Tirmizi, Tıbb 11,(2051) )


HASTALIK BULAŞMASI:

Hastalık bulaşması diye bir şey yoktur:
İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) aramızda doğrulup:
“(Hastalık nev’inden) hiçbir şey hiçbir şeye sirayet etmez!” buyurmuşlardı ki bir bedevi:
“Ey Allah’ın resûlü! Nasıl olur? Bir deve sürüsüne kuyruğu ile haşefesini uyuzlaşmış bir deve gelince hepsini uyuzlu yapar! dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: “Pekalâ birincisini kim uyuzladı? Ne sirayet, ne safer vardır......... (K.S. 4836 C.14 S.17 Akçağ 1992 alıntısı, Tirmizi, Kader 9, (2144). )

Bulaşıcı hastalıktan kaçınız:
İbn Abbâs dedi ki, Resûlullah (S)’ten işittim şöyle buyurdu: (Veba hastalığı hakkında) “Bu hastalığın bir yerde çıktığını işittiğiniz zamân oraya girmeyiniz. Hastalık sizin bulunduğunuz yerde vâkı’ olursa, oradan kaçmak için sakın o yerden dışarı çıkmayınız!” Abdullah - Bunun üzerine Umer, Allah’a hamdetti, sonra ayrıldı, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-Tıbb 44 C.12 S.5757 Ötüken 1988. )

Bize Said ibnu Minâ tahdis edip şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre (R)’den işittim, şöyle diyordu: Resûlullah (S): “Hastalığın (sâhibinden bir başkasına) kendi kendine sirâyeti yoktur, eşyada uğursuzluk yoktur. Ükey ve baykuş (ötmesinin te’siri ve kötülüğü) da yoktur. Safer ayında uğursuzluk yoktur. (Bunlar Câhiliyet hurâfeleridir.) Fakat ( ey mü’min) sen cüzâmlıdan, arslandan kaçar gibi kaç!” buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’t-Tıbb 27 C.12 S.5740 Ötüken 1988 )


SÜT KARDEŞ NAMAHREM MİDİR:
Hayır:
Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ebu’l-Ku’ays’ın kardeşi Eflah, örtünmeyi emreden ayet indikten sonra yanıma girmek için izin istedi. Ben:
“Allah’a yemin olsun, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmdan izin istemedikçe ben ona girme izni vermeyeceğim! Çünkü o’nun kardeşi Ebu’l-Ku’ays beni emziren kimse değildir. Beni Ebu’l-Ku’ays’ın hanımı emzirdi! dedim. Derken yanıma Aleyhissalâtu vesselâm girdiler.
“ Ey Allah’ın Resûlü dedim, Ebu’l-Ku’ays’ın kardeşi Eflah yanıma girmek için izin istedi. Ben sizden sormadıkça izin vermekten imtina ettim! dedim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “amcana izin vermekten seni alıkoyan sebep ne?” buyurdular. Ben :
“ Ey Allah’ın Resûlü! dedim. Beni emziren erkek değil. Beni onun hanımı emzirdi” dedim. Resûlullah yine:
“Sen onun girmesine izin ver. Zira o senin amcandır, Allah iyiliğini versin” buyurdular. (K:S 5670 C.16 s.28 alıntısı, Buhari, Humus 4, Şehadet 7, Nikah 20; Müslim, Radâ’2. (1444); Muvatta, Radâ 2, (2.601,602); Tirmizi, Radâ’1, (1147); Ebu Dâvud, Nikah 7, (2055); Nesâi, Nikâh 49,(6,99). )


Evet:
..........Bize Şu’be, el-Eş’as’tan; oda babası Ebû’s-Sa’sâ Selim İbnu’l-Esved’den; o da Mesrûk’tan; o da Âise’(R )’den tahdis etti ki, Âişe’nin yanında bir adam varken Peygamber (S ) içeri girdi. Peygamber bunu hoş görmediğini belli eder gibi yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine Âise:
- Bu benim (süt) kardeşimdir! dedi.
Peygamber de:
-”Süt kardeşlerinizin kim olduğuna iyi dikkat ediniz. Çünkü süt, ancak açlıktandır buyurdu. (Buhari, Kitâbu’n-Nikâh, 40 S.519 C.11 Ötüken 1988 )

Kur’an:
- Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan cariyeleri , erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsi güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. 24/31

Not: Ziynet eşyalarının gösterilebileceği kimseler arasında, süt kardeş veya süt amca bildiril memeştir.




Süt emme ile süt kardeşliği ile ilgili ayetlerin nesh edilmesi:

Bir kere bile emilse süt kardeş olunur:
Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki: “İki yıl içerisindeki emme tek bir emmeden ibaret de olsa bu, (evlenmeyi) haram kılar.” (K.S. 5676 C.16 S.33 Akçağ, alıntısı: Muvatta Radâ’ 4,(2,602). )

İbrahim b. Ukbe der ki: Said b. Müseyyeb’den emmenin hükmünü sorduğumda Said: “İki sene zarfında meydana gelen emme, bir damla da olsa nikâhı haram kılar. Ama iki seneden sonra emme çocuğun yediği yemek hükmündedir. (Nikâhı haram kılmaz)” dedi. Sonra Urve b. Zubeyr’e sordum o da Said b. Müseyyeb’in söylediğini tekrarladı. (İmam Mâlik, Muvatta C.3 S.153 H.10 Süt emme Kitabı, Beyan Yayınları Eylül 1994 )

En az beş emme gerekir:
Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bir veya iki emme ile (süt kardeşliği) haramlığı hâsıl olmaz.” (K.S. 5673 C.16 S.30 Akçağ, alıntıları: Müslim, Radâ’ 17,(1450); Tirmizi, Radâ’ 3,(1150); Ebû Dâvud, Nikâh 19,(2063); Nesâi, Nikâh 51,(6,201). )

Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Kur’an olarak inenler meyanında “Ma’lûm on emme ile haram sabit olur” âyeti de vardı. Sonra (Rab Teâla) onları, malum beş emme ile nesh etti. Bu (beş emme) âyetleri, Kur’an’ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti.” (K.S. 5675 C.16 S.29-30 Akçağ, alıntıları: Müslim, Radâ’ 24,(1452); Muvatta Radâ’ 17,(2,608); Ebû Dâvud, Nikâh 11,(2062); Tirmizi,Radâ’ 3,(1150); Nesâi, Nikâh 51,(6,100). )

Ayet:
- Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir âyeti(n hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veyâ onu unutturmayız. Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi? 2/206




SANAT

Şiir okumak çok iyi bir şey olduğu gibi, şairlerde hikmetli kimseler olmuş olurlardır:

Übey İbnu Ka’b (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Şiirde hikmet vardır” (K.S. 2303 C.8 S.551 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Edeb 90; Ebû Dâvud, Edeb 95,(5010); Tirmizi, Edeb 69,(2847); İbnu Mâce, Edeb 41,(3755). )

Amr İbnu’ş-Şerrid, babasından (Şerrid’den naklen radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir gün ben Resûlullah’ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana:
“Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi’s-Salt’ın şiirinden bir şeyler var mı?” diye sordu. Ben: “Evet!” deyince:
“Söyle!” dedi, Ben kendisine bir beyt okudum. O yine:
“Devam et! dedi. Ben bir beyt daha okudum. O yine,
“Söyle!” emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum.” (K.S. 2307 C.8 S.186 Akçağ, alıntısı: Müslim, Şiir 1,(2255). )

Bize Mûsa ibn İsmâil tahdis edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâne, el-Esved ibn Kays’tan; o da Cundub ibn Sufyân’dan tahdis etti ki, Resûlullah (S)’ın şehit olma yerlerinin birinde ayak parmağı (yaralanıp) kanamış idi. Bunun üzerine Resûlullah:
“Hel enti illâ ısbaun demiti
Ve fi sebilillahi mâ lakıyti”
(= Sen ancak bir parmaksın ki kanadın
Allah yolundadır bütün de çattığın)
Recezini söyledi. (Buhâri, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer H.18 C.6 S.2650 Bab 9 Ötüken. )

Şiir kötüdür:
Ebû Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” buyurdular ki: “Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır.” (K.S. 2305 C.8 S.183 Akçağ, alıntıları:Buhâri, Edeb 92; Müslim, Şiir 7,(2257); Ebû Dâvud, Edeb 95,(5009); Tirmizi, Edeb 71,(2855). )

El-Hudri’den Müslim’in kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” yürümekte iken karşısına şiir inşad eden bir şâir çıktı. Efendimiz: “Şeytanı tutun” veya “Şeytanı yakalayın” diye emretti. (K.S. 2305, yukarıdaki rivayetin ikinci paragrafı)

Bize Hanzala Sâlim’den; o da İbn Umer (R)’den haber verdi ki, Peygamber (S): “Birinizin içinin irinle dolması, muhakkak ki şiirle dolmasından hayırlıdır” buyurmuştur. (Buhâri, Kitâbu’l-Edeb H.178 C.13 S.6118 Ötüken. )



UĞURSUZLUK

Uğursuzluk çıkarmak şirktir:
İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir, uğursuzluk çıkarmak şirktir........ (K.S. 4093 C.11 S.464 Akçağ 1991, alıntısı Ebû Dâvud Tıbb 24,(3910); Tirmizi, Siyer 47, (1614). )

Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Ne sirayet (bulaşma), ne de uğursuzluk vardır.......... (K.S. 4094 C.11 S.465 Akçağ 1991 alıntısı, Buhâri Tıbb 44,54; Müslim, Selam 113,(2224); Ebû Dâvud, Tıbb 24, (3916); Tirmizi, Siyer 47, (1615). )


Uğursuzluk kadında, evde ve atta olur:
Bana Mâlik, İbn Şihâb’dan; o da Umer’in iki oğlu Hamza ile Sâlim’den; onlarda babalarından olmak üzere tahdis etti ki, Resûlullah (S): “Uğursuzluk kadında, evde ve atta olur” buyurmuştur.(Buhari, Kitâbu’n-Nikâh 31 C.11 S.5187 Ötüken 1988 )




UYKU :



 Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.” (K.S.3102 C.9 S.413 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 23; Müslim, Mesâcid 237,(647); Ebu Dâvud, Salât 3,(398); Tirmizi, Salât 125. )

Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ve yanlarında ben de bulunduğum halde müslümanların meselelerini (konuşmak için) gece geç vakte kadar uyanık kalırdı.” (K.S. 3103 C.9 S.414 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 126. )










YEMİN

YEMİN ŞEKLİ:
Babalarınızın, annelerinizin ve putların adları ile yemin etmeyiniz.:
Ebû Hureyre (r.a.)’den Resûlullah(s.a.)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
“Babalarınızın, annelerinizin ve putların adları ile yemin etmeyiniz.
Sadece, Allah’ın adı ile yemin ediniz. (Allah’ın adı ile de ancak (sözünüzde) doğru olduğunuzda yemin ediniz.”(Ebû Dâvud, K.el-Eymân ve’n-Nüzûr (21) Bab 4 H.3248 c.12 s. 186 Şamil 1991)

Said b. Ebi Ubeyde’den Şöyle dediği rivayet edilmiştir:
İbn Ömer (r. Anhüma), ”Kabe’ye yemin ederim ki hayır” diye yemin eden bir adamı duyup ona:” Ben Resûlullah (s.a.)’ın; Allah’tan başkasına yemin eden (O’na) ortak koşmuştur, buyurduğunu işittim.”dedi.(Ebû Dâvud, K.el-Eymân ve’n-Nüzûr (21) Bab 4 C.12 H.3251 S.191 Şamil 1991 ayrıca,Tirmizi, Nüzûr 9.)


Babasına yemin ederim ki doğru söylüyorsa kurtuldu.:
Talha b. Ubeydullah(r.a.)- bedevinin kıssasını (anlatan) hadiste; Hz. Peygamber (s.a.)’in şöyle buyurduğunu söylemiştir:
“Babasına yemin ederim ki doğru söylüyorsa kurtuldu.Babasına yemin ederim ki, doğru söylüyorsa Cennete girdi.” (Ebû Dâvud, K. el-Aymân ve’-Nüzûr(21) Bab 5 H. 3252 c.12 s.193 Şamil 1991.)

YALAN YERE YEMİN:
Yalan yere yemin eden cehennemliktir:
Kim müslüman bir kimsenin hakkını, yemini ile ele geçirirse artık onun için cehennem vacib olmuştur. Allah Teâla ona cenneti de mutlaka haram kılmıştır.”
“Ey Allah’ın Resûlü! Az bir şey olsa da mı?” diye sormuşlardı.
“Misvak ağacından bir çubuk bile olsa! cevabını verdi.” (K.S. 5822 C.16 S.295-296 Akçağ, alıntısı Müslim, İmân 218,(137); Nesâi, Kadâ 29,(8,246). )
Lailahe illallah diyen yalan yemin etse de affolunur:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “İki kişi Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın huzurunda murâfaa olundular. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm müddeiden (davacıdan) beyyine (delil, şahit) talep etti. Adamın bey yinesi yoktu. Bunun üzerine davalıdan yemin talep etti. O, kendisinden başka ilah bulunmayan Allah’a kasem etti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Hayır, sen (iddia edileni) yaptın. Ve lâkin La ilahe İllallah sözündeki ihlas sebebiyle mağfiret olundun!” buyurdu.” (K.S. 5832 C.16 S.308 Akçağ, alıntısı Ebû Dâvûd, Eymân 16,3275). )



YEME İÇME:

Peygamber ayakta dururken su içti:
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm)’a zemzemden sundum ayakta olduğu halde içti.” (K.S. 2241 C.8 S.104 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Eşribe 16, Hacc 76; Müslim, Eşribe 120,(2027); Tirmizi, Eşribe 12,(1883); Nesâi, Hacc 165, (5,237) )

İbnu Ömer (radıyallahu anhumâ) anlatıyor: “Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde yürürken yer, ayakta iken içerdik.” (K.S. 2243 C.8 S.104 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Eşribe 11,(1881); İbnu Mâce, Et’ime 25,(3301). )

Kebşetu’l-Ensâri (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanıma gelmişti. (Duvarda) asılı olan bir kırbanın ağzından ayakta su içti. Ben hemen kırbaya gidip ağzını kestim.” (K.S. 2247 C.8 S.107 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Eşribe 18,(1893); İbnu Mâce, Eşribe 21,(3423). )


Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:
Sizden kimse sakın ayakta içmesin. Kim unutarak içerse hemen kussun.” (K.S. 2246 C.8 S.106 Akçağ, alıntısı: Müslim, Eşribe 116, (2026). )




Gümüş kaptan bir şey içen kimse cehenneme gider :
Peygamber’in zevcesi Ümmü Seleme’den (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Gümüş kaptan bir şey içen kişi var ya, muhakkak o kişi karnına ancak (curp curp diye) cehennem ateşini göndermektedir”. (Buhâri, Kitâbu’l-Eşribe H.57 C.12 S.5678 Bâb 27 Ötüken 1988. )

Enes ibn Mâlik(R)’ten: Peygamber (S)’in su bardağı kırıldı, akabinde kırık yerine gümüşten bir bardak edindi dediğini tahdis etti.
Râvi Âsım el-Ahvel: Ben bu kadehi gördüm ve (teberruken içine su koyup) ondan su içtim, demiştir. (Buhâri, Kitâbu’l-Humus H.18 C.6 S.2895 Bâb 5 Ötüken 1987.)




Suyu elinizle için:
İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm yüzükoyun yatarak dudaklarımızla su içmemizi yasakladı. Keza, tek bir avuçla, avuçlayarak içmemizi de yasakladı ve buyurdu ki: “Sakın sizden kimse köpeklerin içtiği gibi suyu dudaklarıyla içmesin! Allah’ın gazabına uğrayan kavim gibi tek eliyle de içmesin. Suyu çalkalamadıkça geceleyin de içmesin, ağzı kapalı ise çalkalamaya gerek yok. Kim kapla içmeye muktedir olduğu halde, tevazu düşünerek eliyle içerse Allah parmakları adedince kendisine sevap yazar. Bu (avuç), Hz. İsa aleyhisselâmın kabı idi. Çünkü o, kadehi atmış ve: “Öf! Bu dünya ile beraberdir!” demiştir.” (K.S.7015 C.17 S.436 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 3431. )

İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın, cam bir bardağı vardı, (suyu) onunla içerdi.” (K.S.7016 C.17 S.437 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 3435. )







Ebi Katâde oda babasından naklen: “Peygamber kabın içine solumaktan nehiy buyurmuştur.” (Müslim C.9 121/ 329 Sönmez Neşriyat A.Ş. )

Su içerken kabın içine solunur:
Enes’den naklen: “Rasûlullah, kabın içine üç defa solurmuş.” (Müslim, C.9 122/330 Sönmez Neşriyat. )

Enes şöyle demiş: Resûlullah içtiği şeyin içine üç defa solar ve: “Bu daha kandırıcı, daha sâlim ve afiyetlidir.” buyururdu.
Enes: “İşte bende içilen şeyin içine üç defa soluyorum.” demiş. (Müslim, C.9 123/330 Sönmez Neşriyat )
Not: Bu rivayetlerde kastedilen suyun üç yudumda ,üç nefeste içilmesi olabilir.Bu durumda çelişki ortadan kalkar.





Hz. Ebû Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hamr şu iki ağaçtandır: Hurma ve asma.” (K.S. 2275 C.8 S.137 Akçağ 1989, alıntıları: Müslim,Eşribe 13,(1985); Tirmizi, Eşribe 8,(1876); Ebû Dâvûd Eşribe 4,(3678); Nesâi, Eşribe 19,(8,294). )

en-Nu’mân İbnu Beşir (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Üzümden hamr yapılır, hurmadan hamr yapılır, baldan hamr yapılır, buğdaydan hamr yapılır, arpadan hamr yapılır. Ben sizi bütün sarhoş edicilerden yasaklıyorum.” (K.S. 2274 C.8 S.137 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvûd, Eşribe 4, (3676); Tirmizi, Eşribe 8,(1873). )




İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ): “Kim Allah’ın haram kıldığını haram kılmaktan hoşlanırsa nebiz’i haram kılsın” dedi.
Bir rivâyette, Kays İbnu Vehb ona:Benim bir küpcüğüm var içerisine şıra koyuyor, şıra kaynayıp durulunca içiyorum” dedi. (İbnu Abbâs) cevaben: “Bu söylediğin şey ne zamandan beri içeceğini teşkil etmekte?” diye sordu. Kays: “Yirmi yıldan beri” deyince, İbnu Abbâs:
“Öyleyse uzun zamandır, damarların su ihtiyacını pislikten gördü” dedi. (K.S.2279 C.8 S.144 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Eşribe 48,(8,322-323). )

Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Biz, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) için kuru üzümden nebiz kurardık, içerisine hurma atardık.” (K.S. 2288 C.8 S.149 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvûd, Eşribe 8,(3707. )



Sırtlan eti yenir:
Ebû Dâvud’un rivayetinde şöyle gelmiştir: “Hz. Câbir radıyallahu anh der ki: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâma sırtlandan sordum. Bana:
“O, av(hayvanı)dır, ihramlı avlanacak olursa koç da aynı hükme dâhil edilir. (K.S. 3908 C.11 S.150 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Et’ime 4,(1792); Ebû Dâvud, Et’ime 32,(3801); Nesâi, Sayd 27,(7,200). )

Abdurrahman İbnu Ebi Ammâr rahimehullah anlatıyor: “Hz. Câbir radıyallahu anh’a: “Sırtlan avmıdır?” diye sordum. “Evet!” dedi. Ben tekrar: “Etini yiyeyim mi?” dedim. “Evet!” dedi.
“Bu cevap Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmdan mıdır?” dedim.” “Evet!” dedi.” (K.S. 3907 C.11 S.150 Akçağ, alıntısı: Tirmizi. )

Sırtlan eti yenmez:
Huzeym İbn Cez’i radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâma sırtlan hakkında (eti helâl mi?)” diye sordum.
“Sırtlanı yiyen biri de var mı?” dedi. Bunun üzerine kurdun etinin yenmesini sordum.
“Kendisinde hayır olup da kurdu yiyen biri var mı?” diye cevap verdi.” (K.S. 3909 C.11 S.151 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Et’ime 4, (1739). )




Çekirge:
Peygamber çekirge yedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber (altı veya yedi sefer) gazveye çıkmıştık. Gazve esnasında Aleyhissalatu vesselam’la birlikte çekirge yedik.Buhârî, Sayd, 13; Müslim, Sayd, 52; Ebû Dâvûd, Et’ime, 22; Tirmizî, Et’ime, 22; Nesâî, Sayd, 37. [
Çekirgeyi ne yerim ne de haram kılarım :
Selman radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a çekirgeler sorulmuştu:
“Onlar, Allah’ın en kalabalık ordularıdır. Onu ne yerim ne de haram kılarım” buyurdular.” (K.S. 3913 C.11 S.154 Akçağ, alıntıları. Ebu Dâvud, Et’ime 35,(3813); İbnu Mace, Sayd 9,(3219). )

Çekirgeyi geçimimiz ve rızkımızdan (uzak) tut :
Rezin rahimehullah Hz. Câbir radıyallahu anh’tan naklediyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm çekirgelere beddua etti ve dedi ki:
“Allah’ım! Çekirgeleri helâk et, büyüklerini öldür, küçüklerini
helâk et, nesillerini kes ağızlarını geçimimiz ve rızkımızdan (uzak) tut. Sen duaları işitensin.”
(Orada bulunan) bir adam:
“Ey Allah’ın Resûlü! Çekirgelere nasıl böyle beddua ediyorsunuz, onlar ki Allah’ın ordularından bir ordudur” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da cevaben:
“Çekirge, denizdeki bir balığın hapşırığıdır” buyurdular.” (K.S. 3914 C.11 S.154 Akçağ, alıntıları. Tirmizi, Et’ime 23,(1824); İbnu Mâce, Sayd 9,(3221). )





At eti yenebilir . Hayber(in fethi) zamanında at eti yenmesini peygamberi yasaklamadı:

Esmâ Bintû Ebi Bekr radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Biz, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında bir at kestik. O zaman Medine’de idik. Hepimiz onu yedik.” (K.S. 3915 C.11 S.155 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sayd 24,27; Müslim, Sayd 36,(1942); Nesâi, Dahâya 33,(7,231). )

Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Heyber(in fethi) zamanında at ve vahşi eşek(eti) yedik. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ehli eşek(etin)i yasakladı ve ata müsaade etti.” (K.S. 3916 C.11 S.156 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Et’ime 26,(3788); Nesâi, Sayd 32, (7,205); Tirmizi, Et’ime 5,(1794). )

Hayber(in fethi) zamanında at etinin yenmesi yasaklandı:
Hâlid İbnu’l-Velid radıyallahu anh anlatıyor:” Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, at ve eşek etini yemeyi yasakladı.” (K.S. 3939 C.11 S.179 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud ve Nesai, ilgisi aşağıdaki rivayet. )

Ebû Dâvud’un bir diğer rivayetinde şöyle denir. “Heyber fethi sırasında gazvede, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte bende (Hâlid İbnu’-Velid) vardım. Bir grup Yahudi, Aleyhissalâtu vesselâma gelerek, askerlerin ahırlarına hücum ederek (mallarını yağmaladıklarından) şikâyet ettiler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, bunun üzerine (müslümanlara yönelerek): “(Olamaz!) anlaşma yapılan kimselerin malı onların izni olmadan helâl değildir. Ayrıca size ehli eşekler ve onların atları, katırları, vahşi hayvanlardan her bir kesici dişi olan, kuşlardan da her bir pençeleri olan haramdır!” buyurdular.” (K.S. 3940 C.11 S.179 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Et’ime 26,3790), 33,(3806); Nesâi, Sayd 30,(7,202). )




Yemek kendi önünden yenir:
Peygamberin zevcesi Ümmü Seleme’nin oğlu olan Umer ibn Ebi Seleme (R) şöyle demiştir: Bir gün Rasûlullah (S)’in berâberinde bir yemek yedim ve yemek tabağının her tarafından yemeğe başladım. Bunun üzerine Rasûlullah (S) bana:
- “Sana yakın olan yerden ye!” buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’l-Etime H.4 C.12 S.5479 Bâb 1 Ötüken 1988. )

Rasûlullah’ın tabağın etrafında kabakları araştırırken gördüm:
Enes ibn Mâlik (R) şöyle diyordu: Bir terzi, hazırladığı bir yemeğe Rasûlullah’ı davet etti.
Enes dedi ki: Ben de Rasûlullah (S)’ın berâberinde gittim. (Terzi, ekmek ile kabak ve kuru et parçaları bulunan çorba takdim etti.) Yemek sırasında ben Rasûlullah’ın tabağın etrafında kabakları araştırırken gördüm.
Yine Enes: Artık o günden itibâren ben kabağı sevmekten ayrılmadım, dedi. (Buhâri, Kitâbu’l-Et’ime H.6 S.5484 C.12 Bâb.3 Ötüken )




Tavuk yenilmez, çünkü pislik yiyor:
İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm öldürülmek için hedef ittihaz edilmiş (ve mücesseme denilen) hayvanın yenilmesini, pislik yiyen (ve cellâle dene) hayvanın yenilmesini, sütünün içilmesini ve su tuluğunun ağzından su içilmesini yasakladı.” (K.S. 3918 C.11 S.157 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Et’ime 25,(3786); Tirmizi, Et’ime 24,(1826); Nesâi, Dahâya 44,(7,240). )


Zehdem İbnu Mudrib anlatıyor: “Ebu Mûsa radıyallahu anh’a bir tavuk getirilmişti. Cemaatten birisi ayrıldı. (Ebu Mûsa): “Neyin var? diye sordu. Adam:
“Ben onu (pis şeyler yerken gördüm ve tiksindim ve yememeye yemin ettim” cevabını verdi. Bunun üzerine Ebu Mûsa:
“Yanaş ve ye! Zira ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmı (cellâleyi) yerken gördüm” dedi ve adama yemini için kefarette bulunmasını emretti.” (K.s. 3919 C.11 S.157-158 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Zebâih 26, Humus 15, Meğazi 74, 78, Eymân 1, 4, 18, Kefâret 9,10,Tevhid 56, Müslim,Eymân 9,(1649); Nesâi, Sayd 33,(7,206). )





YÖNETİM

Hakim içtihadında hata da yapsa sevap alır:
Amr İbnu’l-Âs radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Hâkim içtihad eder ve isabet ederse kendisine iki ücret (sevap) verilir. Eğer içtihad eder ve hata ederse ona bir ücret vardır.” (K.S. 4885 C.14 S.82 Akçağ, alıntıları:Buhâri, İ’tisam 21; Müslim, Akdiyye 15,(1716); Ebû Dâvud, Akdiye 2,(3574); Tirmizi, Ahkâm 2,(1326); Nesâi, Kazâ 3,(8,224). )


Kim kadı olur ve âdaletle hükmederse, bu kimse başa baş (sevap ve günahı eşit) ayrılmaya liyakat kazanmıştır:
Abdullah İbnu Mevhib anlatıyor: “Osman İbnu Affan, İbnu Ömer radıyallahu anhüm’e : “Git insanlar arasında hükmet!” dedi:
“Eymü’minlerin emiri, beni bu vazifeden affetmez misiniz?” diye ricada bulundu. Hz. Osman radıyallahu anh:
“Bundan niye kaçıyorsun? Senin baban da kâdı idi” diye ısrar etmek istedi. Ancak Abdullah dedi ki: “Doğru da, ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın:
“Kim kadı olur ve âdaletle hükmederse, bu kimse başa baş (sevap ve günahı eşit) ayrılmaya liyakat kazanmıştır” dediğini işittim. Artık (Resûlullah’ın bu sözünden) sonra ne ümid edebilirim?” (Hz. Osman bunun üzerine Ömer’e teklifte bulunmadı. )” (K.S. 4883 C.14 S.78 Akçağ, alıntıları:Tirmizi, Ahkâm 1,(1322). )