HADİS TERMİNOLOJİSİ

SÜNEN:
Fıkıh bâblarına göre tasnîf edilmiş ahkâm hadîslerini ihtiva eden ki­taplara Sünen adı varilmiştir.

CAMİİ :
İkinci asırda tasnîf edilen bazı hadîs kitaplarına da Cami' adı ve­rilmiştir. Câmi'ler de Sunen'ler gibi ibâdât, muamelât ve ukûbâta âit bâblara göre tasnîf edilmiş hadîsleri ihtiva ederler; ancak Câmi'lerin ihtiva ettikleri hadîsler, sadece bu konularla ilgili hadîslerden ibaret değildir. Bun­lara ilâveten, Câmi'lerde, çok daha değişik konulardaki hadîslere de yer ve­rilmiştir. Meselâ Câmi'lerde bulunan Kur'ân'm faziletleri, tefsiri, yaratılışın başlangıcı, geçmiş peygamberler, menâkıb, Hazreti Peygamberin sîreti ve mağâzîsi, halîfeleri ve ashabının faziletleri, îman, tevhîd ve bunun gibi diğer bazı konulara âit hadîslere Sunenlerde rastlanmaz. Bu bakımdan Câmi'ler, ismin de delâlet ettiği gibi, akla gelebilecek her konudaki müşkilin halli için başvurulabilecek mufassal hadîs koleksiyonları sayılır.

MUSANNAF:
Musannafllar, Cami' denilen eserler gibi her konudaki hadîsleri ihtiva et­meseler bile, Sunen'lerden farklı olarak, Camilerde yer alan konulardan bazılarıyle ilgili hadîslere de yer vermişerdir. Bu bakımdan Musannaflan, ihtiva ettikleri konular yönünden, Sunen'ler ile Camiler arasında mütalâ etmek mümkündür.









SENED VE METİN:

Sened, “biri diğerinden almak ve nakletmek şartıyla hadisi rivayet eden kişilerin –Rasûlullah'a kadar- sıralandığı kısım”dır. Bir anlamda bu kısım, râvilerin isim zinciridir. Sened denilen “râviler zincirini zikretmeye” ise isnad denir.

Metin ise, “hadisin asıl kısmı, senedin kendisinde son bulduğu sözlü kısım”dır.




KABUL VE RED AÇISINDAN HADİSLER
MAKBUL VE MERDUD :

Kabul veya red açısından hadisler makbul ve merdud olmak üzere iki kısma ayrılırlar.
Makbul hadis râvisinin doğruluğu kabul edilen ve kendisiyle amel edilmesi gereken hadistir.
Merdud hadis ise râvisinin doğruluğu kabul edilmeyen ve kendisiyle amel etmek gerekmeyen hadistir.
Amel edilip edilmemesi konusunda karar verilemeyen hadisler de merduddur.


RAVİ SAYISI AÇISINDAN HADİSLER
MÜTEVÂTİR HADİS:

Aklın yalan üzerine ittifak etmelerini kabul etmeyeceği kalabalık bir topluluğun, aynı şekilde kalabalık bir topluluktan rivâyet ettikleri işitme veya görmeye dayanan hadise denir. Mütevâtir hadisler, Kur'ân'dan sonra en güçlü dinî delildir. İnanç esasları dahil olmak üzere dinî bütün konularda delil teşkil eder.
Mütevâtir hadisin bu şekilde aktarılmasına da tevâtûr denir.Mütevâtir hadis lafzî ve manevî olmak üzere iki çeşittir: 
Lafzî mütevâtir: Bütün râvîler tarafından aynı lafızlarla rivâyet edilen haberlere denir. 
Mânevî mütevâtir: Lafızları değişik olduğu halde aynı hükmü ifade eden rivâyetlere denir.


AHAD HADİS: 
Mütavatir hadislerin dışında kalan hadislerdir.Üç kısma ayrılır.

Bunlar garîb, azîz ve meşhur olmak üzere üç kısımda mütalaa edilmiştir. Bunlardan 
garib, bir kişinin, 
azîz, en çok iki; 
meşhur ise üç ve üçün üstünde fakat mütevâtirin şartı olan kalabalığın altındaki sayıdaki ravilerin rivayet ettikleri haberlere denilmiştir.Başlangıçta garib ve aziz hadis özelliği taşırken, daha sonraki nesillerde (tâbiîn veya etbâu'-tâbiîn) tevatür derecesine ulaşan hadisler vardır. Bu hadislere "meşhur hadisler" denir. Bu hadisleri her nesilde en az iki râvi nakletmelidir.

SÖYLEYENİ AÇISINDAN HADİSLER
KUDSİ HADİS : Hadis Allah Teâlâ'ya izafe edilmişse kudsî,  adını alır.Âyet olmamak kaydıyla Hz. Peygamber'in "Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur" diyerek Allah Teâlâ'ya nisbet ve izafe ettiği hadislere kudsî hadisler veya İlâhî, Rabbânî hadisler denir. Bu hadislerin konuları genellikle Allah'ın sıfatları ile ilgilidir.

MERFU HADİS  : Hadis  Hz. Peygamber'e izafe edilmişse merfu, adını alır.

Bir haberin Hz. Peygambere nisbet edilmesi ya açıkça ya da hükmen olur. Açık söz halinde merfû; sahabînin, "Rasûlullah'ın şöyle buyurduğunu işittim", "Hz. Peygamber dedi ki..." "Rivayet edildiğine göre Rasûlullah şöyle buyurmuştur" gibi ifadelerle Hz. Peygamber'den naklettiği hadistir.

Sarâhaten merfu ;       (Açık fiil halinde merfû), sahabînin,"Rasûlullah'ın şöyle yaptığını gördüm" veya "Rasûlullah şöyle yapardı" diyerek bir merfû, yine Sahabînin, "Rasûl-ü Ekrem'in huzurunda şöyle yaptım" yada "Falanca Rasûlullah'ın huzurunda şunu yaptı" diyerek anlattığı olayı Peygamber Efendimizin yadırgamadığını bildirmesidir, (Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev. Y. Kandemir, Ankara 1973, s. 182).

Hükmen merfû söz,     İsrailiyyât nakletme âdeti olmayan bir sahabînin, peygamberlere ve geleceğe dair verdiği haberler ile bir işin yapılması halinde kazanılacak sevap veya bir başka fiilin yapılması halinde maruz kalınacak ceza ile ilgili sözleridir. Çünkü sahabinin bunları kendiliğinden söylemesine imkân yoktur; ona bunları haber verenin Hz. Peygamber olduğuna hükmedilir(Ahmed Naim, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1976, Mukaddime, 134; Subhi Sâlih, a.g.e., 217).

Hükmen merfû fiil, meselâ, Hz. Ali'nin küsûf (güneş tutulması) namazında ikiden fazla rükû yapmasıdır. Çünkü ibadet şekilleri içtihatla tesbit edilemez; bunların Rasûlullah'tan öğrenilmiş olduğuna hükmedilir (Ahmed Naim, a.g.e., s. 134).

Hükmen merfû olan takrir ise, sahabînin, bir işi Hz. Peygamber zamanında yaptıklarını "Biz Rasûl-i Ekrem zamanında şöyle yapardık" gibi sözlerle ifade etmesidir. Hz. Peygamberin yapılmasına müsaade ve müsamaha ettiği her iş hükmen merfû sayılır.

Sahabînin herhangi birşey hakkında "bu şey sünnettendir" demesi de, ekseriyetin görüşüne göre merfû hükmündedir. Yine bir ravinin, sahabî veya tâbiî hakkında "hadisi ref eder" veya "merfû olarak rivayet eder" demesi o hadisin merfû oluşuna işarettir (Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, A. Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1980 s. 218).

MEVKUF HADİS  : Hadis  sahâbîye izafe edilmişse mevkuf, adını alır.
Sahabelerden rivayet edilen söz, fiil ve takrirler. Bu terim, fıkıh ve kıraat ilminde farklı istilahî kullanımlara sahiptir. Mevkuf hadislerde isnad Rasûlullah (s.a.s)'e ulaşmaz; sahabîde son bulur. Mesela: Ravinin "İbn Abbas şöyle dedi" veya "Ali b. Ebi Talib şöyle yaptı" yahut ta "Ebu Bekr'in önünde şöyle yapıldı da o buna ses çıkarmadı" demesi yapılan rivayetin merfu' olmadığını ve mevkuf olarak nakledildiğini gösterir. Bazan da ravi; "İbn Abbas'dan mevkuf olarak rivayet edildi" diyerek hadisin mevkuf olduğunu tasrih eder (et-Tehânevî, KeşŞâf Istılahati'l-Funûn, İstanbul 1984, II,1500; Suphi es-Salih Hadis İlimleri ve Istılahları, Ankara 1981, 175).

MAKTU HADİS : Hadis bir tâbiî veya daha sonraki nesilden birine izafe edilmişse maktu adını alır.Söyleyenleri (râvîleri), Tâbiîn-i kirâmakadar bilinip, Tâbiîn’den rivâyet olunan hadîs-i şerîfler.



MÜRSEL HADİS: Tabîinden birinin senedinde sahabeyî zikretmeksizin doğrudan doğruya Hz. Peygamber'in adını anarak rivayet ettiği hadis.
Zayıf hadîs kısımlarından biridir. Muhaddislere ve usul alimlerine göre ayrı ayrı tarifi yapılmıştır.

Muhaddislerin genel tarifine göre mürsel hadis, isnâdında sahabî râvisi düşmüş olan hadistir. Tabiun neslinden birisinin hadis aldığı sahabî ravînin adını anmadan, onu atlayarak doğrudan doğruya "Rasûlüllah (s.a.s.) buyurdu ki..." diyerek rivâyet ettikleri hadislere "mürsel" denilmiştir. Usul alimleri kelimenin sözlük anlamını ele alarak, onunla "munkatı", hattâ "mu'dal" arasında hiç bir ayırım yapmazlar (Suyûtî, Tedrîbu'r-Râvî, Nev. Abdulvehhab Abdullatif, Medine, 1972, s. 196).

MÜDELLES HADİS :

Sözlükte, müşteriden malın kusurunu gizlemek anlamına gelir. Râvînin, karşılaşıp da hadis dinlemediği bir kimseden ya da aynı çağda yaşadıkları halde bazı muhaddislere göre karşılaşmadığı bir kimseden hadis dinlediğini zannettirecek şekilde hadis rivâyet etmesidir.

Bunun misâli Ali b. Haşrem'in şu sözüdür: Süfyan b. Uyeyne'nin yanında bulunuyorduk. Süfyân, "kâle'z-Zühriyyü hakeza": "Zühri şöyle söyledi." Diyerek rivayete başladı. Ona, "Zührî'den bunu işittin mi?" diye sorulduğunda; "Hayır, bunu Zührî'den Ma'mer duymuş, bana da ondan duyan Abdurrezzak söyledi" demiştir. (İbn Kesîr, Ihtisâru Ulumi'l-hadîs),

Gerçekten Süfyân, Zührî'nin muâsırı olup onunla görüşmüştür; fakat ondan hadîs almadığı için semâ'ı sâbit değildir. Süfyân, Abdurrezzak'tan; Abdurrezzâk, Mamer'den; o da Zührî'den hadîs almıştır. Buradaki tedlîs, Süfyân'ın iki şeyhini de atlayarak hadisi doğrudan Zührî'den duyduğunu zannettirecek bir tarzda rivâyet etmesidir (Suphî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Terc. M. Yaşar Kandemir, Ankara 1981, s. 142).

Bütün çeşitleriyle müdelles hadisin, zayıf hadisler grubuna girmesinin sebebi gayet açıktır. Çünkü râvilerinin sika yani hadis rivâyet yönünden güvenilir oldukları sâbit değildir.

ŞAZ HADİS:
"Tek bir isnaddan başka isnadı bulunmayan ve ravisi sika (güvenilir) olsun veya olmasın, bu isnadla tek kalan hadistir. Şazz hadis, ravileri adâlet ve zabt yönünden güvenilir, muttasıl isnadla gelmiş olan fakat daha kuvvetli isnadla gelen aynı hadisin diğer rivayetine veya rivayetlerine muhalefetle münferid kalan hadistir. Böyle durumlarda, daha güvenilir olan ravinin rivayeti tercih olunur; diğer rivayet ise sahih olma vasfını kaybeder.





SIHHAT VE HÜKÜM AÇISINDAN

SAHİH HADİS:
Ameli gerektiren yani kendisiyle amel etmek vacib olan makbul hadis.

Hadis usulü alimlerinin ittifaklı olarak yaptıkları tarife göre sahih hadis; "Şazz ve illetli olmayarak, isnadı Rasûl-i Ekrem'e veya Sahabeden yahut daha sonrakilerden birine varıncaya kadar adâlet ve zabt sâhibi kimselerin yine kendileri gibi adâlet ve zabt sahibi kimselerden muttasıl senedlerle rivayet ettikleri hadistir" (İbn Kesir, İhtisaru Ulumil-Hadîs, thk, Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut 1951, s. 21).

Sahih hadisle ilgili yapılan bu tariften kendisiyle amel etmeyi gerektiren sahih bir hadisin, metin ve isnadında başlıca beş şartı taşıması gerektiğini göstermektedir.

1. Sahih hadisin isnadı muttasıl (kesintisiz) olmalıdır. Yani isnadda yer alan ilk raviden son ravisine varıncaya kadar isnadı muttasıl, kesintisiz olmalıdır.
Munkatı, mu'dal, mürsel ve müdelles gibi çeşitli inkitalarla gelen hadisler, sahih hadis tarifi dışında bırakılmıştır.

2. Sahih hadis şazz olmamalıdır.
3. Sahih hadis muallel olmamalıdır. Muallel, dış görünüşü itibariyle (zahiren) illetten salim gibi görünse de metni veya isnadında sıhhatini zedeleyen gizli bir illeti ortaya çıkan hadis demektir.

İllet, hadisi zaafa düşüren bir kusurdur. Bu kusur tesbit edilinceye kadar, zâhirî olarak sahih olduğu sanılan hadis, kusurun anlaşılmasından sonra sahih olma özelliğini kaybeder.

4. Sahih hadisin ravileri âdil yani adâlet vasfına haiz olmalıdır. 
5. Sahih hadisin râvileri zabt sâhibi kimseler olmalıdırlar. Zabt, ravinin, rivayet ettiği hadiste, yahut hadisi yazmış ise, kitabında fazla hata yapmayacak derecede hâfız, dikkatli ve titiz olmasını sağlayan bir melekedir

Bilindiği gibi sahih hadisleri ilk defa toplayan ve tasnif eden muhaddis, Buharî"dir. Buhârî'yi talebesi Müslim takib etmiştir. Gerek Buharinin gerek Müslim'in kitaplarında bulunan hadislerin sıhhat bakımından dereceleri, yine onların ittifak etmelerine ve infirad etmelerine göre tesbit edilmiştir.


HASEN HADİS:
Bir hadisin "hasen" diye tanımlanması hadisin metin veya mânâsı nedeniyle değil hadisin râvî zincirindeki kişilerin durumundan kaynaklanmaktadır. Buna göre;
 "Adâlet şartını taşımakla birlikte, zabt yönünden sahih hadis râvîlerinin derecesine ulaşamamış kimselerin muttasıl (kesintisiz) isnatla rivâyet ettikleri, şâz ve illetten uzak hadis" (İbn Hacer, Nuhbetü'l-Fiker, s. 24); 

"Râvîsi doğruluk ve emânetle meşhur olmakla birlikte, zabt vasfındaki kusurundan dolayı sâhih derecesine ulaşamayan hadis" (Suyuti, Tedrib, s. 89) şeklinde tarifler yapılmıştır.

HASEN SAHİH HADİS: 
Eğer hadisin iki rivayet yolu var ise bu şu demektir. Bu iki rivayet yolundan birisi sahih, diğeri hasendir. Böylelikle bu hadiste iki rivayet yolu göz önünde bulundurularak iki nitelik de bulunmuş olur.Şayet hadisin bir rivayet yolu varsa bu hadisin, sahih mertebesine ulaştı mı, yoksa hasen mertebesinde midir, tereddüt ifade ettiği anlamına gelir.



ZAYIF HADİS:İkiye ayrılır.
1.Seneddeki inkıta nedeniyle zayıf kabul edilen hadisler
2.Ravide cerhi gerektiren bir hal nedeniyle zayıf kabul edilen hadisler 




UYDURMA (MEVZU ) HADİS: 
Peygambere (a.s.) ait olmayan ve bazı insanlar tarafından uydurularak ona nispet edilen sözlere denir. Masnû hadis, muhtelak hadis veya uydurma hadis de denilmektedir.


GÜVENİLİRLİK AÇISINDAN

MUHKEM HADİS: Hiç bir hadisle çelişmeyen
MUHTELİF HADİS: Bazı hadislerle çelişen


ANLAŞILIRLIK AÇISINDAN:

GARİB HADİS:
Hadislerdeki, anlaşılması zor olan ve ancak sahanın uzmanları tarafından anlaşılabilen kelimelere "garîbu'l-hadis" dendiği gibi, garîbu'l-hadis'i konu edinen hadis bilim dalı da aynı terimle isimlendirilmiştir.